Ah, peki. Popo üstü düşmemek için hızlıca ve dikkatli bir şekilde dediğini yaptım. Bir kerelik deneyimim vardı ve o yüzden birazcık da olsa tecrübeliydim. Birazcık.

''O kadar da beceriksiz değilmişsin aslında.''

Kafamı Buğra'ya doğru çevirmemle dengemi kaybetmem bir olmuştu. Ve kendimi Buğra'nın kollarına bırakmam da. Kaykay ayaklarımın altından uçup gitmişti resmen.

''Vazgeçtim, beceriksizin tekisin.''

''Hayır. Senin yüzünden dengemi kaybettim.'' dedim inatlaşarak. ''Bu arada reflekslerin baya güçlüymüş.'' Hala kolu belime sarılı bir şekilde duruyordu.

Kolunu çekti ve yaklaşık 10 metre uzağa fırlamış olan kaykayı gidip aldı. Derin bir nefes verip kaykayı tekrardan önüme koydu. ''Daha demin dediğim talimatları uygulayacaksın. Ama ben dediğimde. Tamam mı ?''

Başımı tamam anlamında salladım. Kendi kaykayına bindi. Kusursuz bir şekilde durabiliyordu o kaykayın üstünde. Benim gibi dengesiz dengesiz hareketler de yapmıyordu. Elini bana doğru uzattı ve ''Şimdi koy ayaklarını kaykaya.'' dedi gayet sakin bir tonda. Elini tuttum ve yaptıklarımın aynısını tekrardan yaptım. Ama şimdi dengemi sağlayacak bir şey vardı. Eli.. Güven verici bir şekilde tutuyordu elimi. Şu anda yapabileceğim ve olabilecek şeyleri geçirdim aklımdan.

a) Elini bırakacaktım. Ve bunun sonucunda yine yere kapaklanıp bir taraflarımı kıracaktım.

b) Elini tutmaya devam edecektim. Ve bunun sonucunda da heyecandan bayılacaktım.

Evet, zeki Hazal'ınız yine zekice bir karar verdi, millet ! Tabii ki bayılmayı göze aldım ve elini tutmaya devam ettim.

''Şimdi sağ ayağını yere koy ve kendini ileri itmeye çalış. Yani böyle anlatınca saçma geliyor ama.''

''Tamam, tamam. Anladım ben.''

Veee, evet. Başarmıştım. Ayağımı tekrardan kaykayın üstüne koydum. Ellerimiz hala birlikteydi. Açıkçası, bırakırsa düşeceğimi biliyordum. Hatta emindim. Ben burada düşmemek için ecel terleri dökerken o gayet rahat bir şekilde sürüyordu. Ah, elleri gerçekten yumuşacıktı. Bana kısa bir süre de olsa Doruğu unutturmayı başarmıştı.

''Oh be. Cidden eziyet gibiydi ama güzeldi.'' dedim, Buğra'nın arkadaşlarının yanına giderken.

''Sana ders veren bendim. Ama ben de dersimi aldım, bir daha sana kaykay sürmeyi öğretmem. Cidden tam bir fiyaskosun.''

"Sağol ya, çok naziksin." dedim gözlerimi devirerek.

Onların bölgesine -yani hep oturdukları yere- gittiğimizde hala oradalardı. "Sizin burada oturmaktan başka yapacak şeyleriniz yok mu ?" diye fısıldadım Buğra'ya.

"Fark ettiysen ben zaten çoğu zaman otelde çalışıyorum. Normalde buraya sadece akşamları gelirdik ama bugün pazar olduğu için bu saatte buradayız."

Başımı hafifçe salladım ve Doruğun yanına gittim. Kaan ile yan yana oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Önüne geçtiğimde bakışlarını bana çevirdi. Görünüşü, tarzı, kısacası her şeyi değişmişti. Özellikleri bile. Ama gözleri yine aynı parlaklıkta bakıyordu. Aşık olduğum kişinin gözleri gibi. Hiç ayrılmamışız gibi. Beni hala seviyormuş gibi. Gibi diyorum çünkü bunların hiç biri gerçek değildi. Tamamen benim kuruntularımdı.  

Kaykayını önüne koyup "Teşekkür ederim," dedim ve hiçbir şey demesine fırsat bırakmadan, Berk'in yanına gitmek için bir adım attım. Eli ile bileğimi tuttu ve beni durdurup "Konuşabilir miyiz ?" diye sordu gözlerimin içine bakarak. Gözüm yavaşça yanında oturan Kaan'a kaymıştı. Gözleri bana kilitlenmişti. Neden öyle bakıyordu bilmiyorum ama dikkatle beni inceliyordu.  

Sen Gitmeden Önce.Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora