Hoplayarak çıplak vücudunu zorlukla yataktan kaldırdı ve duşa sürüdü. Hala varlığına alışmakta zorlandığı banyonun kapısını aralar aralamaz huzursuzluğu biraz dindi. Louis onun için küvetin kenarına yumuşak bir havlu ve banyo köpüğü bırakmıştı. Gülümseyerek gül esansıyla dolup taşan şişeyi burnuna götürdü. Uzanıp çeşmeyi açtı, tıpayı takıp bileğindeki lastikle omzuna dökülen karışık buklelerini düzgün bir topuz halinde başının üzerinde topladı.

Küvetin dolmasını beklerken telefonunu kontrol etti, dolaptan temiz çamaşırlar çıkarttı ve yatağı düzeltti. Tekrar banyoya dönmeden önce perdeyi aralayıp Louis'den herhangi bir iz var mı diye kontrol etmeyi de ihmal etmedi.

Bir saniyeliğine evin bahçesinden gözüne takılan bir karartı onu kısa bir süre orada tuttuysa da muhtemelen bahçeyi kendine yuva bellemiş şişko kedinin (Şouis ile pek anlaşamıyorlardı ve Harry'nin onu eve alması kesinlikle yasaktı) etrafı kolaçan ettiğini düşünüp ferah kokuların taştığı banyosuna döndü.

Suyu taşırmadan dikkatlice yerleşti, sıcak sıvı cildine ve kaslarına temas eder etmez huzursuzluğunun azaldığını hissetti. Uzunca bir süre kıpırdamadan bütün işi suya bıraktı. Biraz ılıyınca küvetin içinde doğrulup güllü mistlerden birine uzandı ve sanki dünya üzerindeki tüm zamana sahipmiş gibi yavaşça cildine yedirdi. Tekrar suyun altına girip durulandıktan sonra ayağa kalktı. Küvetten çıkmadan saçlarındaki suyu sıktı, tıpayı çekti ve askıdaki havlusuna uzandı.

Fakat havlusu askıda değildi. Nazikçe, biri tarafından omuzlarına sarılıyordu.

Yumuşak dokunuşu hisseder hissetmez gülümsedi. Hemen sonra kolları belini, dudakları boynunu buldu. Gülümseyerek ona doğru yaslandı. "Çabuk döndün."

Louis onu dinlemeden boynundan derin bir nefes aldı. Harry daha çok gülümsedi. "Beni gıdıklıyorsun, kes şunu."

Louis yine durmayınca kolları arasında ona doğru döndü. Suratındaki sapkın gülümseme karşısındaki adamı görür görmez suratında donakaldı

Nick Grimshaw, kaşlarından birini kaldırmış sırıtıyordu.

"Burada ne işin var?!" diye bağırıp onu kendinden gücü yettiğince itti. Çatık kaşlarıyla adamın sendelenerek birkaç adım gerilemesini izlerken omuzlarındaki havluyu çabucak beline sardı.

Nick sırıtmayı kesmedi. "Bu kadar şaşırmış görünme, sevgilim. Geleceğimi haber vermiştim." dedi kollarını rahatça kavuşturarak. Uzun figürü sanki yaptığı şeyde hiçbir yanlış yokmuş gibi lavaboya yaslanmıştı.

Harry dişlerini sıktı. "Buradan gitmeni istiyorum."

"Bundan daha misafirperver olursun sanmıştım, Harry." dedi Nick, gözlerini utanmazca Harry'nin ta başından ayak parmaklarına kadar gezdirirken. "Yanılmayı hiç sevmem."

Uzanıp çamaşır sepetinden kirli tişörtlerinden birini aldı ve çabucak üzerine geçirdi. "Ne istiyorsun?"

Nick başını geriye atarak güldü. "Senden ne isteyebilirim ki?"

Harry yumruklarını sıkarak tekrar denedi. "Neden buradasın?"

Nick onu duymazdan gelir gibi bir süre banyoyu inceledi. Sonra ıslık çalarak, "Güzel olmuş. Dekore mi ettiniz? Söylemeden geçemeyeceğim, eski hali bir ahıra benziyordu."

Harry ona ters bir bakış attı. "Nick." dedi uyarır bir tonda.

Nick gözlerini devirdi. "Tamam, huysuz seni. Sadede mi geleyim istiyorsun? Pekala." Dilini 'çaktırmadan' hala sivri dişlerinde gezdirip gözlerini rahatsız edici bir şekilde Harry'nin boynuna dikti. "Küçük bir kuş bana yakında işaretleneceğini söyledi."

with the moon i runWhere stories live. Discover now