Bir

271 48 31
                                    

*Yine o soğuk kış gecelerinden birindeydik. Dışarısı tıpkı buraya taşındığımız gündeki gibiydi. Ben her zaman yaptığım gibi elime kahvemi almış odamdaydım. Normal zamanlarda bu manzarası pek güzel olmayan yere pencereden bakmak çok zevkli olmuyordu ama kar yağan her yer güzeldir bana göre.

Amcamın, bana bir buçuk yıl önce doğum günümde hediye ettiği mp3'ü masamdan aldım. Her kar yağdığında dinlediğim şarkımı seçtim. Düşünüyordum geçmişimi, geleceğimi -tabi varsa-. ' Bu aralar bu odaya kapanma işini çok yapar olmuşum.' öyle diyordu amcam. Sürekli bir sorunum olup olmadığını sorardı. Ben de hep geçiştirirdim. Ama bunu neden yaptığımı tam olarak bilmiyorum. Yalnız olmayı seçtiğimden mi yoksa mutsuzluğun bana cazip gelmesinden mi.

Sevdiğim kişi beni terk etmişti. Sevgili falan değildik yani ona, onu sevdiğimi söyleyememiştim. Tanışmamızın üstünden bir sene geçtikten sonra da kaybolmuştu. '' Bir kar tanesi erir ağzımda'' şarkının sonuna gelmiştim neredeyse. Bu şarkıdan sıkılmaktan korktuğum için çok fazla dinlemiyordum ama bir yıldır da sıkılmamıştım. Galiba bu daha önceki sıkıldığım şarkılar gibi değildi. Bunun gibi sevdiğim birkaç şarkı daha vardı ama daha fazla olsa iyi olurdu. Zaten yıllardır hiç şarkı yapılmıyordu. İnsanlar ölüm korkusuyla yaşıyorlardı, şarkı yapılmasını nasıl bekleyebilirdim ki.

Ben onlar gibi korkmuyordum, daha çok iç sorunlarımla, içimdeki depremlerle uğraşıyordum. Zaten ileride yapacağım meslekten dolayı ölecektim. Bunu çoktan göze almıştım. Ama bunun tek sebebi ölümden korkmamam değildi. İçimde yanan bir intikam ateşi vardı. Ailemi öldüren kişileri bulup öldürecektim. Beni böyle birine çevirenlere hak ettiklerini yaşatacaktım.

Ama burada yaşayan karanlık yüzlerin yansımalarını kurtarma gibi bir niyetim yoktu. Onları böyle oldukları için suçlayamam demek istiyorum ama bu benim düşüncem değil. Böyle olmak zorunda değillerdi. Kendilerinin yaşaması için başkalarını ölüme itmeleri gerekmiyordu. Ne kadar Batı Avrupa Cumhuriyeti'nin gerçekten vatandaşı olmasam da kendi milletimden olmayan insanları bile satmıyordum. Bu inanmadığım ülkenin ruhuna onlar da inanmıyorlardı ama zaten benim inanmama sebebim de onlardı. İnsanların bu kadar ruhsuz, bencil olmasıydı. Bu da onları karanlık yüzlü yapmaya yeterdi zaten.

Ben de bunu protesto etmek için genelde kapüşonumla dolaşırdım. Bu sadece protesto amaçlı bir şey değildi. Biraz da içinde bulunduğum ruh halini de yansıtıyordu. Bu hale Brenda kaybolduktan sonra gelmiştim galiba. Bu yalnızlık, mutsuzluk her zaman vardı ama onun gitmesi de bunu artırdı. O kaybolmadan birkaç gün önce ben okulumu değiştirmiştim. Yani kaybolmasa bile sık sık görüşemezdik. Eski okulumdan ayrılmamın sebebi onun da gitmesi değildi yani.

Eski okulumu bıraktığım gün bir olay olmuştu, bırakmamın sebebi de bu olaydı. Eski okulumda belalı tipler vardı, hemen her gün benimle uğraşırlardı, ben de genelde ağızlarının payını verirdim. Çünkü onları dövecek kadar güçlü değildim. Neredeyse tüm hareketlerim gözlerine batardı. Sınıf birincisi olmam ve onun sevdiği kızla konuşmam... Bu işte bardağı taşıran son damla olmuştu onlar için. Benim o kızla bir alakam yoktu, benim sevdiğim kız da belliydi benim için. Ama onlar kimi sevdiğimi bilmiyorlardı tabi. Kimseye söylemediğim gibi onlara da söylememiştim.

Çok sinirlendikleri zaman beni lavaboya çağırırlardı. Ben de genelde korkusuzca giderdim. Okulda kameraların olmadığı tek yer burasıydı. Beni orada dövebileceklerini sanıyorlardı ama ellerinden zekamla kurtulurdum. Ama son seferinde böyle olmamıştı. Ellerinden kurtulamamıştım. Ayrıca bu sefer ellerinde bıçak da vardı.

"Bu sefer sınırlarını aştın Blake." demişti ve cebinden bıçağını çıkarmıştı. Bıçağın yansıttığı ışığın gözüme gelmesi beni iyice korkuttu. Ama aklım bunun hala bir oyun olduğunu düşünüyordu. Jimmy'de bana bıçağı saplayacak cesareti göremiyordum. Ben de ona artistlenerek konuştum.

Karanlık YüzlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin