one

7.3K 198 36
                                    

Kalemi tutuşumdan dolayı parmaklarım ağrımaya başlamıştı ve gözlerim kapanacak safhaya gelmişti. Okulun bahçesinden biraz ileride, çitlerin arkasındaki bu sakin yer liseye başladığımdan beri her tenefüs geldiğim yerdi.

Elimdeki kalemi bıraktım ve büyük ağacın önündeki toprağı kazmaya başladım. Çok derinlerde olmayan kutum hemen ortaya çıktı. Bacağımın üstündeki kalemleri poşetine koydum ve kutunun içine bıraktım. Sonbahar olduğu için şimdi olduğu gibi her zaman yerler kuru olmuyordu. Ayağa kalkıp altımdaki minderi de kutuya koyduktan sonra kutunun kapağını her zamanki gibi kapatıp kilidini taktım. Üzerine toprakla örttükten sonra ceketimi üzerime geçirdim. Defterimi koltuk altıma sıkıştırıp çitlerden atladım ve her zamanki gibi eteğimi düzeltip okulun içine doğru yürüdüm.

Cebimden telefonumu çıkarttım ardından kilit ekranı açtım. Saat 7.20'yi gösterirken koridorların boş olmasından yararlanarak çantamı unuttuğum resim atölyesine ilerledim. Bu saatte okulda olan tek aptal insan olarak tarihe geçebilirdim.

Resim atölyesinin girişindeyken kapıyı hızlıca açtım ve seri hareketlerle sırama yöneldim. Arkamı dönünce ağzımdan ufak bir çığlık serbest kaldı.

"Özür dilerim Bay Irwin burada olduğunuzu bilmiyordum." Çantamı omzuma astım ve atan kalbimi durdurmak için elimi göğsüme bastırdım.

Gözlüklerini çıkartıp masaya koyarken suratındaki mimikleri okuyamıyordum. "Bu saatte burada ne yapıyorsun?" sorusu buz kadar soğuktu. Ondan yayılan gerilim bütün bedenimi titretti.

"Sadece eve gitmek istememiştim." Ürkekçe yalan söyledim. Resim çizebildiğim en güzel mekan ya atölye ya da bahçenin dışındaki gizli yerimdi. Bay McCoven okul çıkışları atölyeyi kullanmama karışmıyordu hatta istersem burada sabahlayabileceğimi söylüyordu.

"Burada?" Diye baskıladı sorusunu. Sırtımdaki çantamı gösterdim. "Burada unutmuştum." Hala suratına hiçbir ifade eklenmemişti veya eksilmemişti.

Uzun bir bakışmanın ardından telefonum cebimde titremeye başladı. Elime telefonumu aldığımda annemin numarası ekranda belirdi. "Şey, şimdi izninizle gidiyorum." Sandalyesini sertçe sürterek ayağa kalktı ve masasına kalçalarını dayadı. "Bana gerçek bir çizim göstermeden olmaz." Ürkmeme aldırış etmeden elimdeki telefonu gösterdim.

"Çok isterdim ama annem arıyor, benim için endişelenmiş olmalı." Seri hareketlerle yanıma geldi ve telefonu elimden çekerek cevapladı.

"İyi akşamlar efendim ben kızınızın resim öğretmeni Ashton Irwin." Genç adamın ne yaptığını düşünürken annemin beni evde kutsal suda yıkanmış sopayla döveceği düşüncesi aklıma sızdı.

Elimi boynumdaki haç kolyesine attım ve dua etmeye başladım. Umarım çok kızmazdı. Annem konuştuktan sonra devam etti. "Evet efendim, bir çizim yarışması için kızınızı çalıştırıyordum, dersimiz 10 dakika sonra biter." Bu sefer neredeyse bayılacak gibiydim.

"Size de iyi akşamlar efendim, anlayışınızdan dolayı teşekkür ederim." Suratındaki ifade hiç değişmeden telefonu kapattı ve bana geri uzattı.

"Şimdi, bana gerçek bir çizim göstermeye ne dersin?" kolumun altındaki defteri mümkünmüş gibi gizlemeye çalıştım. "Şu güzel resim çizen kızların sorunu ne? Neden çizimleriyle övünmek yerine gizlenmeyi seçiyorlar?" elimle saçımı düzelttim ve gözlerimi kırpıştırdım.

"Saat geç oldu başka bir zaman olsun efendim." Gözlerini kolumun altındaki defterime kaydırdı. "Onun içindekileri görmeme izin ver." Neden bu kadar kalın kafalı olduğunu düşünürken gözlerimi beyazının tamamını gösterecek şekilde devirdim. Bay Irwin kollarını birbirine bağladı ve rahatça arkasındaki masaya yaslandı.

art teacher // irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin