1. İlk Gün

1.1K 99 21
                                    

İki saat...

Winter gideli sadece iki saat olmuştu ama ben evime sığamıyordum. İçimde bir mücadele vardı. Bir yanım onu delicesine özlüyordu. Diğer tarafım ise 'Saçmalama.' diyordu. 'Ayrılmadınız, sadece uzaksınız.' Maalesef ben duygusal konularda Winter kadar mantıklı olamıyordum. Sahi, o nasıl yapabiliyordu bunu?

Kapının çalmasıyla kendime geldim. Kalkıp kapıyı açınca karşımda elleri ceplerinde bir adet Liam buldum. "Hoş geldin, gelsene."

Liam içeri girip kapıyı kapattı. Ben koltuğa çökerken o ise buzdolabından bira alıp yanıma geldi. Birbirimizin evlerinde rahattık, bunca yıldan sonra doğaldı bu.

Yan tarafımdaki koltuğa oturdu. Birasını yudumladıktan sonra tiksinir gibi bana baktı. "Dağılmışsın Haz."

"Ev için kusura bakma. Biliyorsun turne hazırlıkları." Koltuğun üzerine fırlatılmış tişörtü aldım. Oda, tişörtü almamla elbette toplanmamıştı ama o an toplayasım da yoktu.

"Evi demiyorum. Dağılan sensin. Ne oldu?" Liam böyleydi işte. Hepimizle tek tek ilgilenirdi. Dağılanı toplardı, kırılanı teselli ederdi. Ağlayanı güldürürdü, bunu yapamazsa o kişiyle beraber ağlardı. Grupta baba rolünü üstlenmişti. Bizimle o kadar çok vakit geçirip ailesinden uzak kalınca bizi ailesine dahil etmişti. İçinden bizi hep koruyacağına dair yemin ettiğine bile inanabilirim.

"Winter." Derin bir nefes aldım. "Gitti." Bunu o kadar kısık sesle söylemiştim ki duymamış olabilirdi. Duymasını umuyordum, çünkü ikinci kez söylemeye gücüm yoktu. Ne kadar az söylersem o kadar gerçekleşmeyecek gibi geliyordu. Saçmaydı ama böyle düşünmekten kendimi alamıyordum.

"Haz sana inanamıyorum. Sadece gitti, ölmedi ya." Liam için bunu söylemek kolaydı tabi.

"Tanrı korusun Liam. Tabi ki ölmedi." Elimle boynumdaki haçı tuttum. Gördüğüm bir kabustan sonra takıp hiç çıkarmadığım bir şeydi, beni güvende hissettiriyordu.

"Gerçekten abartıyorsun. Sophia da gitti, işleri için. İşe yaramaz bir kız olmasını mı istiyorsun? Gidip istediği şeyi yapması için ona izin vermelisin." Liam neden kendi ilişkisinden örnek veriyordu, anlamıyordum.

"Siz Sophia ve Liam çiftisiniz. Biz ise Winter ve Harry. Aynı kişiler değiliz, aynı ilişkiyi yaşamıyoruz. Siz ara verdiniz, biz ise aşıkken uzak kaldık." Sanırım bu sözlerim Liam'ı etkilememişti.

"Burada aşık olma derecelerimizi yarıştırmıyoruz Harry. Sana destek olmaya çalışıyorum. Hem Winter en başında oyunculuk ile ilgili tereddütlerinden söz ederken onu destekleyen sen değil miydin? Sen ona iyi olduğunu, devam etmesini söylemedin mi?" Benim de bildiğim şeyleri söylediğinde sanki farklı birinden söz ediyordu.

Elimdeki tişörtü amaçsızca buruşturup açıyordum. 'Made in England. %100 cotton' gibi gereksiz bilgileri okuduktan sonra sıkıntı dolu nefesimi verdim. "Destek oldum, oluyorum da. Ama ben bunun aramıza giren bir şey olmasını istemiyorum. Korkuyorum Liam. Onca yakışıklı oyuncu etrafındayken beni unutmasından korkuyorum." Bu, kendime bile itiraf etmekten çekindiğim bir gerçekti.

"Harry. Kendine ve Styles cazibene haksızlık etme." dediğinde gülüştük. "Hem Winter da aynı endişeyi yaşamıyor mudur?

Hiç bu açıdan bakmamıştım. Milyonlarca kız hayranım vardı; beni karşılıksız seven, posterlerimi biriktiren, onbinlerce tweet atan, benimle cinsellik hayalleri kuran ve bunları yazıp paylaşan. Tek mesajımla anında yanıma gelecek içi geçmiş kadınlar vardı. Pek çoğu etrafımdaydı ama ben Winter'ı seviyordum.

"Haklısın Liam. Ben hiç böyle düşünmemiştim." Ona bakışlarımla teşekkür ettim. Uzun zamandan sonra mimiklerimizle anlaşabiliyorduk. Kendimiz için geliştirdiğimiz ikinci bir dil gibiydi. Çünkü bizden başkası ne anlatmak istediğimizi anlamıyordu.

Landing in London 2Where stories live. Discover now