5.Bölüm ~ Yabancıların Pençesinde

En başından başla
                                    

"Söylesene, " Kendisine hiç yakışmayan bir genç kız kıkırdaması ağzından kaçtı. "Zelda'ya hâlâ hayran mısın? Küçükken hep onun gibi bir dansçıyla tanışıp evleneceğinizi ve mavi çatılı bir evde yaşayacağınızı söylüyordun."

"Bunu ne zaman söyledim?!" diye bağırdım hemen. Yüzüm alevlenmişti.

"1. sınıfta yavaş yavaş gevezeliklerle dolu boş hayatına adım atıyordun. 2 yıl boyunca duyduk bu cümleyi senden." dedi Rowen gayet rahat bir tavırla.

"O kadar küçükken kelime dağarcığım ne kadar geniş olabilir ki?"

"Sandığından daha iyi." diye karşılık verdi. "Bana çok güzel 'İğrenç Kötü Kalpli Cadı Rowen' diyordun." Tırnağını dudağının bir ucuna bastırdı. "Şahsen benim favorim Yılan Balığı'ydı."

"Yılan Balığı mı?"

"National Geographic'i ilk izlediğin zamanlarda öğrenmiştin. Bana uzun bir süre bu adla hitap ettin."

"Komikmiş." dedim sırıtarak. "Sana tekrardan öyle demeye mi başlasam?"

"O zamanlar küçük olduğun için sana el kaldıramıyordum." dedi omzundaki işareti söndürürken. "Fakat artık benim dünyama adım attığına göre seni ufak bir sineğe çevirip ezmekten zevk alırım Dylan." Yüzlerimiz karşı karşıya gelince gördüğüm Rowen'ın değil, acımasız bir cellatın katı ve korkusuz yüzüydü. Sınır tanımayan, merhamet dilendiğinde o kişinin dilini kesebilecek, insan olmaktan uzak bir katilin yüzü...

"Ne ima etmeye çalışıyorsun?" dedim sertçe. Rowen sanki Rowen olmaktan çıkmıştı. Uzun adımlarla dibime geldi, Elicie'in kulaklarını kapadı ve hiç kırpmadığı gözlerini benimkilere kenetledi. Geçidin mor duvarları çıldırtıcı bir yavaşlıkta erirken bayıldıktan sonra haraket edemediğim, yardım dilendiğim, sesle tanıştığım tanıdık karanlık sinsice çöktü üzerimize. Ayaklarım bataklıktaymışız gibi yere çekiliyordu, yutuluyordum sanki; nefesim ağırlaşmıştı ve bedenlerimiz ebedi siyahlıkta toz olup uçarken tek görebildiğim Rowen'ın mavi gözlerinden fışkıran mavilikti. O bir türlü kapanmayan gözlerin içindeki siyahlık dönüyordu; beni hipnotize edercesine bükülüyor, büyüyor ve tekrar küçülüyordu. Bense onunla dönüyordum, midem bulanıyordu, hızlı mı hızlı dönen bir atlıkarıncaya hapsedilmişim hissiyle sağlıklı düşünemiyordum. Beynimin fonksiyonları silinmişti, tek yapabildiğim dinlemekti: Rowen'ın fısıltısını, arkaplandaki korkunç çığlıkları, Elicie'in nefeslerini dinlemek...

"Bir gün beni tekrar göreceksin..." dedi Rowen ağzı görülmeden. Kelimeler çığlıkları durdurmuştu, bataklık donmuştu fakat kalbim korkudan göğsümü deliyordu atış hızıyla. "O gün geldiğinde sakın aptalca bir cesaret gösterisi sergilemeye çalışma çünkü sana işkence edeceğim ve biricik kardeşin yanında olmayacak."

Bunu söylediğinde sessizlik kulaklarımı sarmaladı. Elicie'in nefeslerini duyamadım. Elime vuran ufak hava akımı yok oldu. Kısacık bir anlığına, ufacık bir zaman süresince...

Yine de aklımı kaçırmama yetmişti.

"Ben seni uyardım," diye tısladı gitgide bozulan ses. "Rowen varis için daima orda olmayacak. O benim intikam meleğim."

"Omzun."

Birden düşme hissiyle irkilip gözlerimi kırpıştırdım. Geçite dönmüştüm. Elicie'in nefes sesini hâlâ duyamıyor–"ELİCİE!" Panik içerisinde işaret parmağımı boynuna dayadım. Nabzı hiç gecikmeden atınca sıcak bir rahatlama duygusu iliklerime kadar işledi. Bir anlığına, bir anlığına sanmıştım ki...

DENGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin