Bölüm 4: Geçmişin İzi

28 4 7
                                    

1884…

Büyük, meşe bir ağaçtan yapılmış oval masanın çevresinde toplanmışlardı. Masanın kenarlarına motifler işlenmişti. Aydem ayağa kalktı. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Siyah saçları bukle bukle iki yanından sarkıyordu.
“Kararımızı verdik o halde.” dedi.
Diğerleri merakla ona bakıyordu. Tüm dünya varlıklarını temsilen buluşmuşlardı. Aydem, soyunun temsilcisi olarak liderlik yapıyordu. Emegen de misafirler arasındaydı.
Aydem boğazını temizledi. Elini hafif bir hareketle havaya kaldırdı. Kadehi de aynı anda havalandı.
“Bundan sonra, karanlık taraf varlıkları yeraltında yaşayacaklar. Ben ve soyumdan gelen cadılar, onlara yardımcı olacak. Böylece herkes huzur içinde yaşayacak. Yalnız bir şartla. Ben ve soyumdan gelenlere dokunulmayacak. Eğer anlaşmayı karanlık taraf bozacak olursa bizzat soyum tarafından cezalandırılacak.”.
Kamos boğazını temizledi. Şimdi bir dev boyutlarındaydı. İsteseydi cüce kadar kısa olabilirdi. Karanlık bir gölgeyi andırıyordu.
Aydem bir şeyi hatırlamış gibi ses çıkarttı.
“Bir şey daha.” dedi.
“Anlaşma doğrultusunda Ay Ruhu taşıyan savaşçıların soyunun devamına izin verilmeyecek.”.
Varlıklardan ağızları olanlar gülümsedi. Diğerleri birbirlerine bakarak memnuniyetlerini belirtti.
Aydem devam etti.
“Bu da sizin dokunulmazlığınız olacak.”. 

Günümüz…

“Ee, modern sapıklıkta iyi para var mı?”.
Barlas gülmeye başladı. “Ee, büyücülükte para var mı?”.
Elay omuz silkti. “Ama benim işimi gördün. Gayet başarılıyım.”.
Barlas başını salladı. “Evet, sen de benim işimi gördün.”.
“O sayılmaz. Orada model güzeldi.”.
Barlas şaşkınlıkla ağzını açtı. “Bak sen.”.
“Şaka yapıyorum.” dedi Elay gülerek. Biraz da utanmıştı.

Kahvaltı etmek için bir restorana gitmişlerdi. Sahile bakan bir pencerenin kenarında oturuyorlardı. Elay dışarıyı izlerken garson masaya siparişleri diziyordu.
“Sana bir şey soracağım.” dedi Barlas.
Elay merakla ona baktı. Barlas önündeki çayı kenara doğru çekti. “Bu Altuğ… Kim oluyor?”.
Elay rahat bir nefes aldı. Bu cevaplanamayacak bir soru değildi. “Arkadaşım.”.
“O kendini daha önemli bir şey sanıyor ama.”.
Elay tek kaşını kaldırdı. “Arkadaşlar önemlidir ama.”.
“Anladım.”.
Elay çatalıyla oynamaya başladı. “Sana bir şey mi söyledi?”.
Barlas başını sağa sola salladı. “Benden hoşlanmadığını görebiliyorum.”.
“Endişe edecek bir şey yok.” dedi Elay.
Barlas güldü. “O endişe edeceğim son kişi zaten.”.
Elay başını salladı ve çayından bir yudum aldı. Sonra alaycı bir bakış atıp konuştu. “Hem onun varlığı seni neden rahatsız etti ki?”.
Barlas donakaldı. Ardından kaşlarını çattı. Tabağına birkaç çeşit peynirden aldı. Yumurtasını kesmeye başladı. “Etmedi.” dedi.
Elay gülmeye başladı. O da yemeğine odaklandı.

Kahvaltı bittiği sırada Elay Barlas’a baktı. “Şimdi ne yapacaksın?”.
Barlas telefonuna baktı. “Öncelikle senden telefon numaranı isteyeceğim. Olur da birileri seni koridorda sıkıştırırsa diye. Yanlış anlaşılmasın.”. Telefonu Elay’a doğru ittirdi. Elay alaycı bir şekilde başını salladı ve telefona numarasını tuşlamaya başladı.
“Sonrasında da bir çekime gideceğim.”.
Elay tuşlamayı bitirdi ve arama tuşuna basarak telefonu Barlas’a uzattı.
Barlas ekrana baktı. Güldü. “Büyücü.”.
Elay gülerek başını salladı. Çağrı yüzünden titreyen telefonunu eline aldı. Aramayı meşgule attı. Barlas’ı kaydederken telefonunu iyice kendine çevirdi.
“Ne diye kaydettin?” diye sordu Barlas.
“Sonra öğrenirsin.” dedi Elay ve telefonunu çantasına attı.
“Öyle olsun bakalım.” dedi Barlas. “Ee, bar işi nereden çıktı peki?” diye sordu ayağa kalkarken. Elay da ayağa kalktı.
“Aslında ailemin. Dört nesildir falan.” dedi. Çıkışa doğru ilerliyorlardı. Barlas ellerini hafifçe birbirine vurdu sirkeler gibi.
“Yani senin çöplüğün.” dedi.
Elay başını salladı. “Öyle diyebiliriz.”.
“Şimdi anlaşıldı. O ışık oyunları, koku, sihir falan.” dedi Barlas. Elay bir an durdu ve Barlas’a baktı.
“Senin yaralarını iyileştirdim. Bana hala inanmıyor musun?”.
Barlas “İnanmamak demeyelim de…” dedi. Eliyle ensesini ovaladı.
Elay başını salladı. Eliyle konuyu geçiştirmek için bir hareket yaptı. “Tamam. Sorun değil. İstediğine inanmakta özgürsün. Evet, benim çöplüğüm. Sihir numaraları yapıp para kazanan salağın tekiyim. Sonuçta sen de sapıksın.”.
Barlas kaşlarını çattı. “Yanlış anladın. Asıl iki günde sana inanıyorum desem yalan söylemiş olurdum.”. Yine de Elay’ın vurgusuna sinirlenmişti.
Elay omuz silkti. “Hadi, sen işine git. Ben de akşamki sihir numaralarıma çalışayım. Malum, şapkadan tavşan çıkartmıyoruz.”.
Barlas’ın konuşmasına fırsat vermeden yürümeye başladı.

Anahtarı çevirirken rahat bir nefes verdi. Evim güzel evim. İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Kendini hızla yatağa bırakmak istiyordu. Saçlarını karıştırdı. Üstündeki ceketi çıkartıp kenara attı ve kendini yatağa bıraktı.
Anneannesini hatırladı. “Ah anneanne…” diye mırıldandı kendi kendine.
Çocukken annesinin azarlamalarını hatırlıyordu. Ona, anneannesiyle fazla vakit geçirmemesini, bu salak şeylere kafasını yormamasını söylerdi. Salak şeyler. Aslında tek derdi, güce sahip olmamasıydı. Ama Elay’ın bunu anlayabilmesi uzun zaman almıştı. Sonrasında annesinin tavırlarını asla önemsememişti. Anneannesinden de ailesiyle ilgili çoğu şeyi öğrenmişti. Görevlerini, yapacaklarını, yapabileceklerini… On beş yaşında anneannesi öldüğünden beri de Elay görevi üstlenmişti. Barın yönetim kurulundaydı. Ailedeki herkes barın bağlantı noktasını bilir, hiçbiri detayları öğrenmek istemezdi. Onlara göre ne kadar az şey bilinirse o kadar iyiydi. Elay onlardan para istemez, onlar da Elay’ın ne kazandığını ya da ne yaptığını öğrenmek istemezlerdi. Sonuçta kanın devamı ondaydı, diğerlerinde değildi.
Sağa doğru döndü. Bacaklarını kendine doğru çekti. Gözleri kapandığında hızla uykuya daldı.

Rüyasında bir ormandaydı. Birini kovaladığını görüyordu. Elinde bir bıçak tutuyordu. Koşmaya devam etti. İlerde iri bir adamın koştuğunu gördü. Adamın üstünde bir gömlek ve yelek vardı. Altındaysa kahverengi bir pantolon. Bir süre kovalamaca devam etti.
Sonunda adam durdu ve Elay’a döndü. “Aydem. Dur. Saçmalıyorsun. Seninle savaşmak istemiyorum.” dedi.
Elay güldü. “Savaşmayacağız. Anlamıyor musun? Bu gerekli.”.
“Bir dostuz. Ortağız.”.
Elay elindeki bıçağı sıktı. “Ortaklık buraya kadarmış.”. Bıçağı savurdu. Adamın göğsü uzunlamasına kesildiğinde kan Elay’ın üstüne sıçradı.
Adam yere düştü. Tutunarak kalkmaya çalışıyordu.
“Bu böyle bitmez.” dedi hırıldayarak. Elay adama doğru eğildi.
“Dünyanın huzuru için bu gerekli.”. Adamın saçlarını tuttu.
Adam hırıldayarak soludu. “Hepimizi öldüremezsin. Savaşçılar sizden kalabalık.”.
Elay yüzündeki kanı koluna sildi. Adamın başını iyice gerdi.
“En azından denerim.”.
Bıçak adamın boğazına değerken Elay yataktan fırladı. Gözü hızla eline gitti. Kalbi küt küt atıyordu. Elini kalbine götürdü.
Zorlukla yutkundu.
“Ne yaptık biz?”.

Karanlıkta DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin