1-Doğum günü

7 0 1
                                    

on altıma bu sabah basmış olan ben,devletin koca binasının bilmediğim bir katında kapatıldığım küçük odanın duvarlarına,deney ve beni izlemeleri için koydukları koca aynaya eski hoşnutluğumla bakmıyordum.Aslında hayatımda hiç,bu odaya hoşnutlukla bakmamıştım.Yatağımda öylece oturmuş, dizlerimi kendime çekmiştim.Hayatım boyunca sadece devlet binasının çalışanlarını gördüm.Doğum günlerimde bahçeye çıkarılıp boş araziye bakmama izin vardı.Kasabaya yakın bir yerde olmamıza rağmen boş arazi bana hep sonsuzluğa gidiyor gibiydi.
Konuşamıyordum,nasıl bir sese sahip olduğumu tüm ömrüm boyunca merak ediyordum.Ancak ağzımı açsam da kelimeler dökülmüyordu.Her ne kadar bu odanın köşesine çekilip ağlasamda olmuyordu,sinir krizleri geçirdiğim her anda sesim yoktu.Bana küçük yaşta verdikleri küçük takvimden,her geçen gün akıl sağlığımı yitirmemek için gün sayıyordum.Beklediğim gün bugündü,doğum günüm.Bana kalem ya da kesici bir alet verilmediğinden dolayı günleri tırnağımla çizerdim.Kimse gelip bana günün sayısını,ayını hatta hangi yılda olduğumuzu dahi söylemezdi.Deney için görevlendirilmiş lider her sabah cama vurarak beni uyandırıyordu.Kızıl saçlı,sinirli ama bir yandan soğukkanlı bir kadındı.Gözlüklü bir çalışana bir şeyler fısıldar ve komut verirdi ancak ben camın öbür tarafını ses geçirmez yapısından dolayı asla duyamazdım.Herkes camın ardından bir kaç çalışma yapardı.Formüllerle çalışanlar varken,kağıda not alanlar vardı.On altı yıldır sanki dünyanın sonunu getirecekmişim gibi başımdan ayrılmadılar.her sabah farklı yiyecekler yemek,farklı kokular sürünmek,farklı şeyler denemek elbette güzeldi ancak bunları deney için yapmaları tüm hevesimi yerle bir ediyordu.Ben hayatıma alışmış sayılırdım;asla bu odadan çıkamayacağımı,bir arkadaş edinemeyeceğimi,kendi çocuklarıma sahip olamayacağımı ve her sabah kasabadaki küçük evimde piyano çalarken şiir defterimden bir kaç söz mırıldanamayacağımı biliyordum.Kimse bana gerçek hayatta,bu binanın dışında ne olup bittiğini söylemedi.Annem babam  kimdi bilmiyordum.Şu hayatta bildiğim üç isim vardı;iki adım bir soyadım.Zuenna Lana Kadia.Keşke odamın numarası olsaydı derdim,keşke benden başka deneklerde olsaydı.Ama benden başka kırmızı gözleri hariç herşeyi bembeyaz olan başka bir kız ya da oğlan yoktu.Benden farklı ve benimle aynı derecede korkunç olan birisi de yoktu.Bu odada duş alıyordum,deneycilerin gözü önünde.Bu odada yemek yiyordum,deneycilerin gözü önünde.Diğer insanlardan farkım yoktu,bunu sadece ben biliyordum.Haftada bir, bir masaya bağlanarak tırnaklarım kesilirdi ki,kimseye zarar vermeyeyim.Saçlarımı  ise hep aynı boyda,uzadıkça belimde keserlerdi.Küçük bir kızın bembeyaz uzun saçları kimseye zarar vermezdi nasılsa.Gözlerim bozuk mu,konuşabiliyor muyum,kulaklarım duyuyor mu,kalbimde ya da organlarımda bir sorun var mı,kemiklerim ya da kanım nasıl her sabah kontrol edilirdi.Oda da bir piyano vardı ki,çenemi kapayayım ve türlü iğnelere karşı çıkmayayım.Tek kişilik demir bir yatak,bozuk olmadığı bir güne denk gelirsem haberleri izleyebileceğim bir ekran,her gün girmem zorunlu olan duş,içinde zarar verici kimyasallar olmayan katı sabuna sahip lavabo,sabahları yenilenen tuvalet ve içinde üzerimdekilerle aynı, yaşım ilerledikçe değiştirilen iki beyaz düz elbise olan dolap.Tüm hayatım buydu.

Asla açılmayan o çelik kapıdan içeriye bir deneyci değil, bir güvenlik girdi.Kolumdan tutum beni kaldırdı ama ben hiçbir şey anlayamıyordum,normalde böyle olmazdı;ilk kahvaltı eder sonra doğum günüme özel olarak boş araziye çıkartılırdım."Meraklı meraklı bakmayın.Kahvaltınızı bugün tek başınıza yemeyeceksiniz."Kaşlarımı çattım,dilsizler ya da sağırlar için olan dili derdimi anlatmak için kullanabilirdim lâkin kimse bana bunu öğretmemişti bile.Elime kağıt tutuştururlardı ve ben o kadar çok konuşmak isterdim ki,her gece ağlardım.Konuşamadığım her geçen gün boğuluyordum,beni parmaklarım üzerinde dolanan o piyano kurtarıyordu.Duygularımı aktarabildiğim tek şeydi enstrümanım.

Bir yemek odasına vardığımızda güvenlik eliyle sandalyeyi işaret etti ama ben hâlâ sorgular bir biçimde baktığımın farkında değildim."Deneylerden sorumlu olan baş kişi,kasabanın yönetimine sahip olan kişiye karşı çıkarken çok şey kaybedersiniz.Oturun."Başımı salladım,baş kişiye ve bana bunca şeyi yaşatan birine göre fazla basit bir odaydı burası.Oturduğumda masada duran dört şeyi gördüm;her zamanki gibi plastik bardak ve tabak.Ama üçüncü ve dördüncü şeye kahvaltılarda sahip olmazdım,büyük ihtimalle bu baş kişi benimle konuşmak istiyordu.Bir kağıt vardı masada,bir de kalem.İlk defa birisine zarar verebileceğim bir kalemim olmuştu.Bir kaç dakika öylece bekledim,arada bir güvenliğe baktım.Odanın her bir köşesine baktım.Diğer tüm odalar gibi renksiz ve daraltıcıydı.Bugün az da olsa mutluydum,on altı mart çok soğuk değildi.İlk bahara yeni yeni giriyorduk ve en önemlisi bu gün doğum günümdü.İçeriye uzun boylu,gözlüklü ve kahverengi saçlara sahip bir kadın girdi.Gözlerini kısarak bana dikkatle baktıktan sonra karşıma oturdu.Güvenliğe birşeyler işaret ediyor ve fısıldıyordu,güvenlik ise başını sallıyordu.Öylece bir kaç saniye onları meraklı meraklı dinlemeye devam ederken kadın bana döndü ve sahte bir şekilde gülümsedi."Duyabiliyor musun?"derken bana garip garip bakmaya devam etti.Kadın orta yaşlı gözüküyordu ya da daha büyük.Başımı aşağı yukarı salladım,kağıdı boşuna kullanmama gerek yoktu.Kadın anlamış bir şekilde bana dik dik bakmaya devam ederken garip hissettim.On altı yıldır bir odaya kapatılmıştım ama beni odaya kapatan asıl kişi benim duyup duymadığımı dahi bilmiyordu.Kadın ojeli parmağıyla masada ritim tutarken içeriden yine,önceden hiç yemediğim bir yemek getirildi.Arada bir haberlerde görebildiğim kek ve kremayla karıştırılmış bir tatlıydı.İsminin pasta olduğunu ve özel günlerde kullanıldığını biliyordum.Daha sonra plastik bir çatal getirildi ki,kimseye zarar vermeyeyim.Kimseye zarar vermek aklımdan bile geçmiyordu oysaki.Kadın yememi bekledi ama ben öylece kendisine baktım,ona soru sormam gerekiyordu çünkü o kasabamızı yönetiyordu ve onu bir daha görme şansım yoktu.Kalemle kağıda bir şeyler yazmaya başladım ve sonunda kadına gösterdim,"Dışarıda neler oluyor?Siz kimsiniz?" Kadın gözlerini kısarak okumaya çalıştı en sonunda okumuş olmalıydı ki gülümseyerek doğrulmayı bırakıp oturduğu yere yaslandı."Ben kasabamızın yöneticisiyim,Shale Rein.Ama sana dünyada neler döndüğünü anlatsam da bir şey değişmeyecek o yüzden...Sadece yemeğini ye."Shale Rein,şimdi aklıma yeni bir isim eklenmişti ve asla unutmayacaktım.Haberlerde isim görmem ya da duymam bile yasaktı,neler olup bittiğini izlerdim sadece.Şimdi bu benim onca yılımın gelişmesiydi.Ama hâlâ bana dünya da neler oldup bittiğini kimse söylemiyordu.

Shale'i daha fazla sorgulamadan pastayı zar zor yedim.Su içmek yemek yemekten çok daha kolaydı.Doğduğumdan itibaren az ve sağlıklı beslendiğimden dolayı ekmeği bile iki yılda bir yerdim.Doğum günlerimde hiç pasta yemezdim,basit ama hiç görmediğim yemekleri yemeye devam ederdim.Hatta on bir yaşımdayken kışın o sene çok meşgul olduklarından dolayı bir haftamı bir kavanoz peynir ve domatesle atlatmıştım.Ve o hafta hiç şikayetçi olmamıştım lâkin 'meşguliyetlerinden' camın karşısına oturup bir tabak makarna bitiren deneyciler canımın acımasına sebep olmuşlardı.

Araziye bakmaya devam ettim,dilimde bir kaç saat önce yediğim pastanın tadı vardı.Koşup çimlere dokunmak,çocuklara sarılmak istiyordum fakat başımda bekleyen güvenlik bunlara engel oluyordu.Bu sefer sofrada kalemi gereğince kullandığımda güvenlerini az da olsa kazanmış sayılırdım.Bu yüzden kağıdın ve kalemin elimde kalmasına izin vermişlerdi.Ben arazinin ardındaki dünyayı görmek istiyordum,küçük çocukları,ebeveynleri,kadınları, adamları ve hayvanları görmek istiyordum.Birazdan yapacağım şey ya ömrüm boyunca pişman olacağım,ya da ömrüm boyunca yaptığıma binlerce kez şükredeceğim bir şey olacaktı.Piyano çalmayı özleyecektim ya da bambaşka bir şehirde,kendi evimde,kendi piyanomu çalacaktım.Güvenliğe baktım;onca sene kolumu sertçe kavrayan ellerine,koyu teninde, çattığında belli olmayan kaşlarına,öfleyip püfleyen ağzına baktım.Bu güvenliği hiç sevmezdim.açıkçası bu binada kimseyi sevmezdim.Sevmediğim birisinin canını yakmam daha kolay olurdu.Tükenmez kalemi açıp kapayıp durdum,birazdan binaya girecektim ve bir daha kaçma şansım olmayacaktı.Bugünün Tanrı'nın benim için özel hazırladığı bir gün olduğunu biliyordum.Pasta yedim,baş kişiyle konuştum ve keskin bir kalemim oldu,ve iki tane isim öğrendim.Kalemi o anda sertçe güvenliğin gözüne sapladım.Güvenlik küfür savururken gözünü titreyen elleriyle tutuyordu.Bunu yapmayı beklemiyordum ve yaptığım anda pişmanlık duydum.Özür dileyebilirdim ama onu yazana kadar beni yakalardı bu nedenle iniltili güvenliğin gözündeki kanlı kalemi almadan öylece araziye doğru koşmaya başladım.

Sesli ve eğlencelerle dolu, düşündüğümden daha mutlulukla dolu bir kasabaya gelmiştim.Ya da sadece bugüne özel bir şeydi bu,toplu bir eğlence vardı.Çıplak ayaklarıma cam parçaları batmasına rağmen acımı saklamak için çabaladım.Başımı eğerek gözlerimi saklıyor,gölgeli alanlardan geçerek saç rengimi gözlerden uzak tutuyordum.Kalabalığın arasından hızlıca geçerken farkedilmemek için dua ediyordum...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 28 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Dilsiz DenekWhere stories live. Discover now