|25|

18 3 0
                                    

                             ~~~~~~~~~~~~~

İnsanın bazen yerin dibine girmek istediği o mistik anlar olur ya. Evrenden yok olmak, hiç doğmamak veya bu anı yaşamadan ölmek gibi. İşte şuan yapmak istediğim tek şey buydu.

Yerin en dibine girip yok olmak.

Gözlerimin dolduğunu hissettim. Etraftakilerin attığı her bakış resmen vücudumun her bir zerresini bıçakla çiziyordu. Çiziklerin verdiği acıyı hissediyor, hatta akan kanı bile görebiliyordum. Delici bakışlar hala üzerimdeyken herkesten daha delici bir çift göz vardı. Atakan'ın yeşil gözleri.

Her baktığımda irislerindeki bin bir yeşil tonu canlanır, bana nefes verirdi. Fakat şimdi, beni boğuyordu.

İçimde harlanan hüzün daha da bastırırken tek bir cümle geçirdim içimden. Kısa ve öz.

Onu üzdüm.

Gözlerindeki hayal kırıklığı o kadar büyüktü ki, kendimi havada uçuşan bir toz parçasından farksız hissettim.

Tam o an Atakan'ın yanındaki Doruk'un hareketlendiğini fark ettim fakat benim gözlerim Atakan'daydı. Gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı içimi yakıp kavurdukça içimdeki gözünü çekmeme dürtüsü daha da artıyordu. Hak ettin. Diyordu iç sesim olmaya uzak, fakat içimden gelen derin ses.

Haklıydı. Sonuna kadar haketmiştim bu bakışını.

Doruk'un elini kolumda hissettiğimde Atakan'la beraber aynı anda Doruk'a baktık. Gözleriyle bana cesaret vermeye çalışıyordu fakat içimden tek bir cesaret kırıntısının geçtiğini hissetmemiştim. Korkaktım. Herkesin artık öğrendiğini bile bile dillendiremeyecek kadar korkak.

O sırada Atakan'ın hızla bize doğru geldiğini fark ettiğimde irkildim. Gözleri artık hayal kırıklığından oldukça uzaktı. Artık gözlerindeki engin yeşillikler kendini koyu ve dipsiz bir siyaha bırakmıştı. Bana değildi bu öfkesi, yanımdaki Doruk'aydı. Zira bakışları benden kopmuş, tamamen ona kitlenmişti.

Yanımıza gelir gelmez hala bana bakmakta olan Doruk'a yumruğu tel hamlede geçirdi. Refleks olarak adımlarımı geriledim ve ellerimle ağzımı kapattım. Bunun olucağı bariz belliydi? Neden şaşırıyordum?

Doruk attığı yumruğa değil karşılık vermek, kılını dahi kıpırdatmamıştı. Gözlerinde bariz bir hüzün vardı. Fakat pişmanlığa dair tek bir kırıntı dahi yoktu. Tıpkı benimkiler gibi. İçimde, en derinimde pişmanlığa dair bir parça aradım, fakat yoktu. Hiçbir yerde bulamamıştım o parçayı. Sadece öfke ve hüzün vardı içimde. Hüznüm karşımdaki Atakan'a, öfkem ise tamamen kendimeydi.

Düşüncelerimden tekrar bana dönen yeşillikler, ve kolumda hissettiğim elle ayrıldım. Hissettiğim hareketlikle anlamıştım beni kolumdan tutup resmen sürüklediğini. Fark eder etmez kendimi toparladım ve ayaklarımı sonunda hareketlendirdim. İnsanlar geçmemiz için yol açarken bana resmen nefretle bakıyorlardı. Her bakış üzerimi daha da derin çiziklerle kaplarken içimde hissettiğim utançla gözlerimin dolduğunu hissettim. Utan. Diyordu tekrardan içimdeki derin ses.

Atakan'la ortamdan uzaklaşırken okula doğru ilerliyorduk. Daha doğrusu ilerliyordu. Benden bağımsız bir şekilde.

Okula girer girmez hemen koridorda sürüklenmeye devam ettim. Bir saniyeliğine durduğunda kafasını sağa sola çevirdi. Gözleri bir kapıya odaklandığında sürüklemeye devam etti. Kapının önüne geldiğimizde hızlıca kapı koluna uzandı ve kapıyı açtı. Göz ucuyla sınıfa baktığımda 1-12 sınıfı olduğunu fark ettim. Bu sınıf okul bahçesinin arka tarafına bakıyordu. Bilerek insanların bizi göremeyeceği bir sınıf seçmişti belli ki. Kapıyı açar açmaz beni içeri yavaşça itti. Hala canımı yakmamaya dikkat etmesi gözlerimin daha da dolmasını sağlıyordu. Oysa ben haketmiyordum bu narinliği.

Erkeklerim ve Ben (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now