|24|

27 5 0
                                    

~~~~~~~~~~~~~~

"Ya ama bir görsen çocuğu! Bir sohbeti var, bir ömür dinlesen sıkılmazsın. Hem yakışıklı hem sohbeti sarıyor. Bulunmaz hint kumaşı gibi!"

İç içe geçirilmiş üç sandalyeyi ayırırken bir yandan da Burak'ı dinlemeye çalışıyordum. Bahçede hazırlanan mezuniyet törenindeydik. Sandalyeleri yerleştirme görevi bir kaç diğer sınıflardan öğrenci ile, bana ve Burak'a verilmişti. Ama Burak konuştuğu çocukları anlatmaktan, iş yapmaktan çok kafamı şişiriyordu. Normalde olsa bağıra çağıra konuşurduk ama iş başımızdan aşkındı. Zira daha bahçenin yarısına dahi gelmemiştik. "Kesin öyledir Burak da, biraz kıçını kaldırıp sende mi çalışsan diyorum ha?"

Burak elimden bir hışımla sandalyeyi aldı ve sandalyeyi aynı hizada yerleştirilmiş diğer sandalyelerin yanına yerleştirdi. En tip bakışımı gönderip kısık sesle "ya sabır" çektim.

Burak durdu ve bıkkınlık dolu bir sesle "Ne diye sabır çekiyorsun ayol? Yardım etsek suç etmesek suç!" diye sızlandı.

Güldüm. Kafamı kaldırır kaldırmaz bir kaç metre ötemde, dördüncü sınıflardan bir çocukla derin sohbetlere dalan Doruk'u gördüm. Sabah beraber uyanıp, gece vücudunun sıcaklığında uyumuştum. Bunu hatırlamak bile sıcacık hissetmeme yetiyordu. Gözlerim yüzünü taradı. Morluklar hala belli oluyordu. Sabah kapatmaya çalışmıştım ama çokta mümkün değildi. Defalarca kez kimin yaptığını sorsam da, asla cevap alamamıştım. Doğrusu bu konu beynimi kemirip duruyordu. Kim, neden yapmıştı ki ona bunu? En sevdiğim yüze bakarken içim burkuluyordu resmen.

Boğazımda hissettiğim yumruyla düşüncelerden arınmak adına gözlerimi kapattım. Burada ağlayamazdım. Güvenli değildi. Ufak bir öksürükle boğazımı temizledim."Hadi hadi! Çok konuşma da devam et yerleştirmeye."

Elimdeki sandalyeyi eline tutuşturdum. Gösteriye iki saat vardı. Vakit geçmek bilmiyordu resmen. Kafamı kaldırıp masmavi gökyüzüne ve gözümü delen güneşe baktım. Bu sıcak normal değildi. Eriyip taşa toprağa karışacaktım burda!

Elime bir sandalye tutuşturdu ve üç kez 'cık' ladı."Bana diyene bak. Dağı taşı izliyorsun Ayça. İşine dön." son kelimeyi iyice uzatmıştı.

Elimdeki sandalyeyle bir kez daha Doruk'a baktığımda eliyle kolunu hafifçe sıkıp yüzünü buruşturuyordu. Bu hali güneşin yarattığı sıcaklıkla beraber içimi yakıp kavururken bir sandalyeyi daha yerleştirdim.

                               ~~~~~~~~~~~~~~

Hayattan pes etmiş çok sevgili Ziya hocamın verdiği görevi tamamlamak adına temizlik eşyalarının tutulduğu depoya doğru ilerliyordum.

Görev: temizlik deposunda ne işi olduğunu anlayamadığım laptopu almak.

Laptopta mezuniyet töreni için hazırlanmış anı videosu vardı. Bu video sahnenin hemen arkasındaki koca beyaz perdede projektörle yayınlanacaktı. Bu törene gelmek neden tüm okula zorunluydu? Asla anlayamamıştım. Peki neden dördüncü sınıfların mezuniyet töreninde bizleri köpek gibi çalıştırıyorlardı? Onu daha hiç anlayamamıştım.

Temizlik deposuna geldiğimde kapı koluna uzandım ve içeri girdim. Ziya hocanın söylediğine göre laptop masanın üzerindeydi. Depo büyüktü ve içerisi oldukça sıkışıktı. Etraftaki kutular ortamı daha da darlarken hafif klostrofobimin tuttuğunu hissettim. Kutuları devirmemeye dikkat ederek ilerlerken sonunda masayı bulabilmiştim. Üzerinde dizilmiş bazı koca koca ansiklopediler, hemen dibinde ise kapalı bir şekilde şarj olan laptop vardı. Klostrofobim içten içe beni tehdit etmeye devam ederken hemen laptopu alıp burdan kaçmak istedim. Bu planı işleve sokarak bir hışımla uzandım ve şarjdan çıkarıp elime aldığım gibi hızlı adımlarla yürümeye başladım. Tam kapı koluna uzanmış çıkıyordum ki gelen kutu devrilme sesleriyle durdum. Burnuma kötü kokular geliyordu. Burda bir şeyler dönüyordu. Hissediyordum.

Erkeklerim ve Ben (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now