"To the moon and back?,, I asked as we watched the starry sky together at the terrace. The dim moonlight was illuminating the darkness. The wind blew lightly on our faces. "To the moon and back.,, Clinton replied as he rubbed my arm softly.
.
.
.
an...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
CHAPTER 2: ➛ Better without xannies.
Uykumdan uyanmıştım ama gözlerimi açamıyordum. Güneş ışıklarının yüzüme vurduğunu fark edebiliyordum ama gözlerimi açamıyordum. Yatakta doğruldum ve gözlerimi ovaladım. Birkaç saniye sonra zar zor gözlerimi araladım. Görüntüm bulanıktı. Alt kattan çocukların sesi boğuk bir şekilde geliyordu. Bir süre yatakta oturdum. Ardından sendeleyerek yataktan kalktım ve odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Christian'ı merdivenlere gelirken gördüm.
"Cassie! Ben de tam seni uyandırmak... Sen iyi misin?"
Kafamı iki yana sallayarak sonunda alt kata indim ve salona doğru yürüdüm. Elimle ağzımı kapatıp esnerken kendimi koltuğa, Patrick'in yanına attım. Bir süre boş boş televizyona baktım. Ardından Clinton'ın salona girmesi ile ona döndüm.
"Günaydın."
"Günaydın Cassie."
Clinton bir süre Patrick'in karşısında durdu. Patrick kafasını telefonundan kaldırıp Clinton'a baktığı sırada Clinton, Patrick'i yakasından tutup oturduğu yerden kaldırdı ve tekli koltuğa attı.
"Siktir git başka yere otur."
Patrick'in şaşırmış surat ifadesine hafifçe kıkırdadığım sırada Clinton yanıma oturdu. Eliyle kafamı tuttu ve zorla göğsüne yasladı. Bir süre kafam Clinton'ın göğsünde kaldı. Kalp atışlarını dinliyordum. Huzur veriyordu. Gözlerimi kapattığım sırada Clinton'ın saçlarımı okşadığını hissettim.
"Kahvaltı yapalım mı?"
"Biraz daha böyle kalalım."
Clinton'ın kafasını salladığını hissettiğimde göğsünde biraz daha kuruldum. Sevdiğinizin kolları arasında kalp atışlarını dinlemek huzur vericiydi. Ancak sevdiğiniz kişinin bir erkek kardeşi varsa bu huzur kısa sürüyordu.
"AAAYYY! Uyanın da kahvaltı hazırlayın artık."
Gözlerimi aralayıp Mitchel'a baktım.
"Sen neden hazırlamıyorsun?"
"Hepiniz değişik şeyler yiyorsunuz. Her birinizin damak zevkine göre elimi yorup size yemek hazırlayamam."
Tam söze gireceğim sırada Jesse, Mitchel'a bir kırlent fırlattı.
