2. Bölüm

14 1 6
                                    

Tavanımdan hala o kadının kanları gelirken, Alex yanıma geldi. Ardından Antri ve diğer nedimeler geldi. Biri odama girmişti.. muhafızları bir şekilde bayıltmıştı ve içeriye sızmıştı. Ama, nasıl oldu da kimse duymadı? Bu işte bir şey vardı.. kimse saraya öyle pat diye giremez değil mi? O zaman saraydan biri beni tehdit etmek istiyordu, ya da başka birşey.. bilmiyorum. Kafam fazlasıyla karışık zaten, uyuyamıyorum. Rahatlamak için bir iç çektim. Sonrasında ise Sinova konuşmaya başladı; "Birisi duymuş olmalı, umarım saraydaki insanlar şimdiden dedikodu yapmaya başlamamıştır Roslyn. Yoksa diğer krallıklar senin burda güvensiz olduğunu öğrenirse ne olacağını biliyorsun değil mi?"
Haklıydı. Eğer bir krallık bile bundan haberdar olursa, işim gerçekten de biterdi. Araya antri girdi; "Krallıktan biri olduğuna eminim. Kimse kraliçeme ve en yakın arkadaşıma böyle bir şey yapamaz, bu söz konusu bile olamaz! Herkesi sorguya çekeceğim, merak etme Ros." Bu dediklerine buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. Alex ise, Antri'ye dik dik bakıyordu; "Sana mı düşüyor nişanlıma böyle bir şey yapanı bulmak?" Imh.. galiba birileri kavga edicek, Antri ona bakarken içimden sadece umarım bir şey yapmaz diyerek geçiriyordum. "Üzgünüm majesteleri, evet bunu siz yapmalısınız" diye karşılık verdi Alex'e. Bu çocuğun tavırlarına anlam veremiyordum, bir iyi bir kötü aptal. "Neyse.. ben biraz hava almaya çıkıyorum." dedim sessizce. Santia bana doğru dönüp gülümsedi, seviyorum bu kızı çok samimi geliyordu. "Benimde gelmemi ister misin Roslyn?" dedi sakin bir sesle. Başımı sallayarak onay verdim, elini tuttum ve odadan çıktık. Yürürken sanki bir şey demeyi bekliyormuş gibiydi. Ama o utangaç biriydi ve kolay kolay konuşmazdı. O yüzden ilk adımı ben attım; "Bana sormak istediğin bir şey mi var Santia?" başını yerden hızla kaldırıp gözlerime baktı ve gülümsedi; "Hayır, yok." bir şey saklıyor muydu? Hayır.. bunları düşünmek istemiyordum. Zaten bu gün bir parti verilecekti, çoğu krallık burda olacak ve büyük ihtimalle beni öldürmeye çalışıcak. Korkuyorum ve kendimi güvensiz hissediyorum. Ama bu kadar korkak olmamam lazım değil mi? Sonuçta kraliçeyim, hem İnland'ın hemde Rosliand'ın.. ama bilemiyorum kendimi hala güvensiz hissediyorum. Tam bu sırada düşünceler beynimde psikolojimi bozarken arkadan bir ses yükseldi; "Hey Ros! Bekle bir dakika." Gelen Antri'ydi. Santia onun geldiğini görünce bizi yanlız bıraktı. "Noldu Ant? Bir sorun mu var yoksa?" Evet der gibi bakıyordu bana o siyah gözleriyle. "Evet.. galiba bir sorunumuz var. Baloya Misteryal krallığı geliyor düşman olduğumuz en güçlü krallık. Sana bir şey olmasından korkuyorum Roslyn. Bu baloya gitmemelisin, beni anladın mı?" kalbim hızlı atmaya başlasada soğuk kanlı davranmaya başladım ve yutkundum. "Tamam.. odamdan çıkmam merak etme Antri, ama artık buraya kapalı kalmaktan sıkıldım. Artık Alex'le evlenmem lazım, böylece güvenliğim 2 kat daha fazla artacak, eminim." Antri belli ki evlenmemi istemiyordu, bilmiyorum şu sıralar garip davranıyordu. Onu kırmak istemiyordum çünkü o şu hayatta bana arkadaşlığı öğreten tek kişi. Evimi ve ailemi hatırlatan tek kişi o, onun yüzüne baktıkça huzur buluyorum. Gözlerinin karanlığında kayboluyorum.. bu düşünceler aklımdan geçerken bana gülümsedi, ona gerçekten değer veriyordum ama kraliçe olarak, bazen halkın için fedakârlık yapmak gerekir değil mi?.. kafamı yere eğerken, Antri bana bakıyordu; "Hey..şşh, seni böyle üzen ne? Burası seni daraltıyor mu?" evet, burası beni daraltıyordu. Ama asıl sorun o değildi, asıl sorun Antri'nin ta kendisiydi. "Evet, burası beni daraltıyor ama seni üzmekten korkuyorum Antri, benim bir tacım ve ünvanım var halkımı korumam ve onları memnun etmem gerekiyor. Eğer seni kırarsam, Im.. neyse. Bu konuşmayı yapmadığımı düşün tamam mı? Zaten salona gitmem lazım insanlar gelmiştir. Onlara selam verip odama geçerim merak etme." Bu sözler ağzımdan döküldükten sonra hızlı adımlarla yanından uzaklaştım ve ortak salona doğru yürümeye başladım. Çoğu kişi koridorlardaydı, bir kaç tanesi bana gülümserken bazıları bana iğrenerek bakıyordu. Bazıları ise öldürecekmiş gibi gözlerimin içine bakıyordu, güvensizdim. Yürürken olmasını istemediğim tek şey oldu. Misteryal vârisi önümü kesti. "Selam ufaklık." dedi sırıtarak kaşlarımı çattım. "Şuan sarayda olmasaydık emin ol ki elimde kalırdın Louis Mistra." yine o ağzını kıvırdı "Sarayda olmamıza gerek yok prenses, ama bu gün gözüm üzerinde. Kötü anlamda değil, umarım yanlış anlamazsın. Babamla aranızdaki problem beni ilgilendirmiyor. Beni bilirsin, sadece şebeklik yapmaya geldim ve gidiyorum. Görüşürüz." Rahat bir iç çektim, ama asıl engel şimdi gelmişti.. Misteryal Krallığının kralı, bir nevi şeytan. Benim geldiğimi görünce gülerek ayağı kalktı. "Kimler gelmiş.. geliceğinizi düşünmüyordum Kraliçe Roslyn." onu parçalamak istiyordum. "Neden geleceğimi düşünmüyordunuz, sonuçta benim sarayım değil mi Kral Mual?" Güldü ve gözlerime baktı; "Buraya gelir gelmez politika ve diğer işler hakkında konuşmak istemezdim ama galiba bir kaç konu konuşmamız gerekecek. Sizinle iyi zaman geçirmek isterdim, bilirsiniz Kraliçe Roslyn." resmen benimle alay ediyordu, aptal. "Halkımın soyunu tüketecektin!" dedim yüzüne bakarak; "Halkın hiç bir zaman senin halkın olmadı Roslyn, onları bir kere bile güvende tutmadın. Duydum da, bir hizmetçi senin yemeğini yerken zehirlenmiş.. ne kadar acınası, kim koydu acaba o zehiri. Bilemiyorum." O koymuştu, o yapmıştı o öldürmüştü ve hala gelip karşımda konuşuyordu. O an yapmam gereken şeyi yaptım ve elimi yanağına götürerek sert bir tokat attım. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Diyerek kükredi bana; "Asıl sen benim krallığımda ve sarayımda ne yapıyorsun! Önüme gelmiş yüzsüz gibi beni düşürüyorsun!" dedim bağırarak, o ise sadece şunları söyledi; "Göreceksin, gününü göreceksin!" dedi ve gitti. Hava kararmaya, insanlar odaya toplanmaya başlayınca bende güvenliğim için odama gittim. Yatağımda yatarken kulağıma gelen fısıltılar.. biri beni çağrıyordu. Ve hayır şuan aklımı kaçırmamıştım, gerçekten biri beni çağrıyordu. Yataktan kafamı kaldırdım ve etrafıma baktım. Kimse yoktu, bir iz bile yoktu. Yataktan tamamen çıktıktan sonra etrafımda dönmeye başladım. Gerçekten kimse yoktu, rüya mı görüyordum? Bir şey oluyordu.. tam o sırada giyinme bölümümden gelen sese yöneldim. Biri eliyle beni işaret ediyordu. İzinsiz biri odama girmişti. Onunla ince, yünlü bir perde vardı aramızda. Belli ki yüzünü göstermek istemiyordu. "Kimsin.. sakin ol sana bir şey yapmayacağım" diyebildim sadece. O sırada bana fısıldamaya başladı, "Şarabı içme, şarabı içme. Onu içme.." beni uyarıyordu ve biliyordu. Bir şeyler biliyordu, "Kimsin, bana bir şey mi yapacaklar.. bak o zaman şöyle anlaşalım. Soru soracağım, sende eğer doğruysa elime dokunacaksın ben sadece perdeye dokunacağım kabul mü?" bu sözleri söyledikten sonra elimi perdeye değdirdim. Oda elime dokundu gülümsedim ve ilk sorumu sordum "Beni öldürmek isteyen kişiyi tanıyor muyum?" elimi örtüye dokundurdum.

Oda dokundu.

Yutkundum ve sorularıma devam ettim; "Sen benim tarafımda mısın? Beni korumaya mı çalışıyorsun?" Elimi yine dokundurdum, on saniye sonra tekrar dokundu. "Peki, ben seni tanıyor muyum ?" Elimi dokundurdum,

Dokunmadı, o sırada bir kapı açma sesi yükseldi ve o ortadan kayboldu gibiydi.. örtünün arkasına baktığımda ise, duvarda gizli bir kapı olduğunu gördüm.

Bu sarayda daha neler olacaktı?

Swords Of The Palace Où les histoires vivent. Découvrez maintenant