2. Gemiyi En Son Kaptanları Terk Eder

8 1 9
                                    

Geri dönmem gerektiğini biliyordum. Karşı konulamaz, fakat sonu hayra çıkmayacak bir oyundu bu oynadığım. Bunu gerçekten yapmak istiyor muydum, yoksa hayat mı beni buna itiyordu artık emin değildim. Kum saatinden düşen her kum tanesi beraberinde umutlarımı ve ne yazık ki elimde avucumda olan parayı götürürken sağlıklı düşünmem olanaksızdı. Ben de biliyordum: Kelimenin tam anlamıyla sokaktan bulduğum, tanışır tanışmaz bir yalana ortak ettiğim biriyle aynı evde yaşayamazdım. Hele bir de başkalarını kandırarak asla. Peki ya ne yapacaktım? Elimde başka ne seçeneğim vardı? Ne borç isteyebileceğim biri vardı, ne de kredi çekip geri ödeyebilirdim ve tüm bunların aynı anda mümkün olması dahi ihtiyacımı ucu ucuna giderirdi. Tabelasında büyük harflerle "Bir Kase Anadolu" yazan taş duvarlı bir lokantanın önüne geldiğimizde çivi gibi olduğum yere çakıldım. Demir, bir eli kapı kolunda duraksayarak bana döndü. Onun da yüzünden aynı tedirginliği okuyordum. "Ne yapıyoruz biz?" diye fısıldadı kendi kendine konuşur gibi. Başımı iki yana salladım. Yüzüme yürüyen sıcaklığı hissediyor, gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum. "Geri dönelim," dedi yüz ifademi görür görmez. Nereye "geri" dönecektik? Kıpırdamaya niyetim olmadığını anlayınca koluma girdi ve beni lokantanın yanındaki binanın girişine doğru yönlendirdi. Birlikte merdivenlere çöktüğümüzde bir eli bilinçsizce hala kolumun üstündeydi.

"Görüşmek zorunda değiliz, seni buna zorlayamam. Birbirimizi tanımamak, insanlara yalan söylemek... Ben de işlerin bu noktaya geleceğini öngöremedim. Ama şimdi, eğer bir umut varsa şansımı denemek istiyorum. Buna gerçekten ihtiyacım var ve senin de olduğunu anlayabiliyorum."

"Niye bunca zahmete girmektense kendine bir oda bulmuyorsun ki?" diye çıkıştım bir anlık gerginlikle. Üstümde müthiş bir baskı hissediyordum. Belki de bana böyle hissettirenin kendisi olduğunu düşündüğünden geri çekildi ve merdivende öteye kaydı. "Çünkü bir düzen kurmaya mecburum. Kendim için değil." dedi, sesi boğuk çıkıyordu. Bir eliyle şakaklarını ovuşturmaya başladı bir yandan.

"Kız kardeşim üniversite sınavına hazırlanıyor. Tek isteği yanıma, İstanbul'a gelmek. Ben sırtımda evimle yaşayabilirim, ama ailem onu böyle bir hayata ortak etmez."

"Niyetim haddimi aşmak değil," diye söze girdim, "Fakat kız kardeşini bu şekilde yanına göndermeyecek ailen, benimle paylaştığın bir eve gönderecek mi sence?"

"İdare edebiliriz, yani ben idare edeceğim. Yalnızca zamana ihtiyacım var. Para biriktiririm, borca girerim ve bir an önce seni mağdur etmeden evden ayrılırım."

Allak bullak olmuş yüzüne bakmanın bile beni manipüle ettiğini hissettiğimden bakışlarımı yere çevirdim.

"Böyle bir şansı elimin tersiyle itmek benim için de kolay değil ama sana nasıl güvenebilirim, bilmiyorum. Üzgünüm ama seni tanımıyorum."

"Ben de seni," dedi, sesi beni onaylar gibi çıksa da devamında bir itiraz geleceğini hissediyordum.

"Biliyorum, aynı şey değil ama sen de benim için bir yabancısın ve belki de böyle olması daha iyidir. Teklifim şu; birbirimizi aynı binada iki kiracı gibi düşünürüz. Ben senin düzenine uyarım, zamanı gelince giden taraf da ben olurum. Hem bu sana da yeni bir eve geçene kadar zaman kazandırır. Sana güven sağlayacaksa belki arkadaşlarımın numarasını, kimlik numaramı falan verebilirim veya ne sana güven verecekse onu yaparız."

Elini cebine atıp cüzdanını çıkarttı ve öğrenci kimliğini bulup bana uzattı. Kimliği bilinçsizce aldım. Bununla ne yapacaktım ki? "Ne kadar zamana ihtiyacın var?" diye sordum tekrar yüzüne bakarak. Kısa bir an duraksadı.

"Doğrusunu söylememi istersen bir yıla ihtiyacım var, ama birkaç aya çıkmak için elimden geleni yaparım."

"6 ay." diye kestirip attım,

Je hebt het einde van de gepubliceerde delen bereikt.

⏰ Laatst bijgewerkt: Mar 30 ⏰

Voeg dit verhaal toe aan je bibliotheek om op de hoogte gebracht te worden van nieuwe delen!

Sahibinden KiralıkWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu