"Kimi kaybettiniz?"

"Bunları belki de sana abim anlatmalı ama o bunları anlatmak isetese dahi yapamayacağını biliyorum. Lamia biz, biz ikiz abimizi kaybettik."

"Ne?"

"Abim o zamanlar on beş yaşındaydı. Bizim yirmi yaşında ikiz abilerimiz vardı, halk ile içli dışlılardı her fırsatta aralarına karışırladı ve halkta onları tanıyordu artık. Bizim kurallarımıza göre yaptıkları işte biri bir kere hile yaparsa bir ay zindan da kalır. İkinci hilesindeyse işinden men edilir ve herkese ifşa edilir bu yüzden hile yapan iş bulamaz aç kalırdı. Hile yapıp işsiz kalan o hainler gizli gizli toplanmışlar. Başta amaçları saraya baskın yapmakmış, içlerinden biri sayıları az olduğu için saraydan sağ çıkamayacakarını söylemiş ve başka bir şey  yapalım demiş."

Sustu ve masanın üstündeki bardağı kavrayıp su içti. Elleri titriyordu, aklımdan binbir türlü felaket geçerken ürpererek titreyen ellerini tuttum. "Ne yaptılar."

"İkisinde meydanda... Yaktılar."

Kanım dondu. Kelimenin tam anlamıyla kanım dondu. En ufak bir yerim bile yanınca canımın ne denli acıdığı geldi aklıma ve onlar yanarak mı ölmüştü? Çok çok kötüydü. Sarsılarak ağlayan Armine sarıldım ve sakinleşene kadar ondan ayrılmadım.

Halktan bir kaç kişi nasıl oluyordu da meydanda iki prensi yakabiliyordu? Kaç kişilerdi ki kimse onları durduramamıştı? Acı içinde olan Armine bunu soramadım.

Bu zaman, bu krallık gittikçe daha gizemli olmaya başlıyordu ve ben henüz hiç birini çözememiştim.

Bir süre sessizlik içinde masadaki tatlı tabağından yedi, daha çok tatlıya işkence ediyor gibiydi. Benim için getirilmiş olan tatlıyı kaşıklarken aklım hala o iki prensteydi. İsimlerdi neydi acaba? Armine bunu soramazdım o kadar kötü görünüyordu ki buraya gelmemdeki asıl amacı dahi erteledim.

"Ne konuda yardım istiyorsun?"

"Başka zaman söylerim bugün sadece kafa dağıtalım."

"Konunun ne olduğunu söyle sonra karar veririz."

"Pekala en baştan anlatmam lazım yoksa konu çok karışır."

Şimdi ona geçmişten geldin demeden anlatsam bir şeyler eksik kalacak. Ona güvenmeli miydim? Hislerime güvenerek konuştum.

"Armin ben, ben gelecekten geldim."

Yüzünün değidmesini bekledim. Şaşırmasını, irkilmesini, hatta ağzının beş karış açılmasını bekledim ama o sadece omuz silkti.

"Biliyorum."

"Ne?"

"Seni ilk gördüğüm andan itibaren şüpheleniyordum zaten. Merak etme benden başka kimse farketmemiştir. Sadece, sessiz kendi köşesinde kitap okuyan insanları fazla saf olarak görüyorlar, bu da çoğu zaman benim işime yarıyor."

Bunu kesinlikle beklemiyordum. Madem bunun farkına varmıştı o zaman sarı?

"Bulut?"

"İki yıldır beni seviyor."

"Ne!?"

Yüksek çıkan sesimle bağırmıştım. Gerçekten onu saf biri olarak girmedim ama bu kadar zeki olmasını da beklemiyordum.

"O zaman sen onu sevmiyor musun?"

Gözlerine düşen parlama ile içimdeki korku kuş olup uçtu sanki. Onu sevmediğini sanmıştım.

"Seviyorum, sadece biraz daha cesaretli olmasını istiyorum. "

"Bulut herkese karşı cesaretli zaten. İş aşka gelince bocalıyor."

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin