3. bölüm: Cennet Bahçesi

91 17 32
                                    

  Etraf çok karanlıktı. Ağlamaya başladım. Neden hep karanlıkla sınanıyordum?

  Gözüme bir ışık çarptı. Çok ileride, iğne ucu kadar görünen bir ışık vardı. Dikkatimi çektiği için o tarafa doğru yürümeye başladım. Bu sefer kurtulabilirdim değil mi karanlıktan?
 
  Kahretsin! Işığa bir türlü ulaşamıyorum. Kendimi yere bıraktım. Ölecektim dimi? Çünkü karanlık bana hep ölümün habercisiydi. Şimdi hayatımda artık kendimden çok sevdiğim kimse kalmadığı için benim canımı alacaklardı. Beni gömdükleri karanlıktan tekrar çıkarıp, tekrar sokacaklardı. Bir daha çıkarmamak üzere...

  Bu hayat benden ne istiyordu? Bunu öğrenemeden ölecektim.

  Umudumu kesmiş, hüngür hüngür ağlarken "Kızım!" diyen bir ses kulaklarımda yankılandı. "Gel kızım. Biz buradayız!" Bu ışığımın, annemin sesiydi. Kafamı kaldırdım. "Yoksa bizi özlemedin mi?" dedi. Hayır çok özlemiştim. "Özledim! Çok özledim anne!" Ayağa kalktım ve tekrar o tarafa yöneldim. Bu sefer yürümüyordum. Resmen koşuyordum.

  "Sizi çok özledim." dedim gözyaşları içinde koşarken. Karanlık, ben koştukça dağılıyordu ve yerini aydınlığa bırakıyordu. Durdum. Çok yorulmuştum. "Özledim!" diyip tekrar koşmaya başladım ama bu sefer takılıp yere düşmüştüm.

  Annemin "Hadi gel kızım." diyen sesi geldi kulaklarıma. Elimi ışığın olduğu yere doğru uzattım. Orada olmalılardı. Hemen kalktım ve bu sefer daha hızlı koşmaya başladım. Onları gerçekten çok özlemiştim. Koşarken dudaklarımdan akan tek bir kelime, sürekli kendini tekrarlıyordu. 'özledim...'

  Sonunda ulaşmıştım ışığın kaynağı olan yere. Burası cennet bahçesi gibiydi. Her yerde beyaz güller vardı. Soluklanmaya başladım. Kafamı kaldırdığımda onları gördüm. İkisi de melek gibiydi. Bana gülümsüyorlardı...

  Onlara doğru bir adım attığım gibi kasvet tekrar geldi. Bir adım daha atamadım. Burada onların kanlı bedenlerinden ve kanın kırmızısına boyanmış güllerden başka hiçbir şey ışık yaymıyordu etrafa. Artık korkmuyordum karanlığın kasvetinden. Çünkü onlar yanımdaydı...

  Kanlı bedenleri tekrar bakış açıma girince gözlerim doldu. Onlar her şeye rağmen bana gülümsedi. Kavuşmuştuk sonunda. Bu işte bir terslik yok muydu? Onlarla kavuşmamızın tek bir yolu vardı. Ölüm...

  Gözümden bir damla yaş, intihar ederken "Sizi çok özledim." dedim. Annem "Ama artık kavuştuk. Değil mi kızım?" dediğinde kasvet tekrar dağıldı. Yeniden üstlerindeki kanlar gitti ve güllerin kanları akıp yok oldu.

  Şimdi anlamıştım. Şuan cennetdeydik. Kavuşmuştuk değil mi? Meğer kavuşmamız ne kadar da kolaymış...

                        ***

  Korkuyla gözlerimi açtım ve yatakta doğruldum. Soluk soluğa kalmıştım. Bu bir rüyaydı değil mi? Bir yandan ürkütücü, bir yandan da çok güzel bir rüya...

  Hemen komidinin üstündeki bardak ve sürahiyi aldım, bardağa su doldurdum. Sanırım eve gelince uyuya kalmıştım. Suyu kafama diktiğimde bir gerçeği farkettim ve gözlerim irice açıldı.

  Burası benim odam değildi. Kaçırılmıştım!

  Hemen ağzımdaki suyu püskürttüm.

  Neden bir arabaya binerken plakayı kontrol etmez ki bir insan? Bu akılsız kafam yüzünden, adının 'Gediz' olduğunu öğrendiğim adam beni kaçırmıştı. Hem de bayıltarak!

  Bir dakika! Işıklar yanıyordu. Eğer kaçırılsaydım ışıklar yanmazdı değil mi? Beni buraya getiren kişi karanlıktan korktuğumu biliyordu. O yüzden ışıkları yakmış olmalıydı.

IŞIKLARI SÖNDURSELER BİLE Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum