Kırım'dan Esen Rüzgar

27 3 1
                                    

Kırım Hanlığı
~Bahçesaray~

Kırım sarayında fırtına öncesi sessizliği vardı. Herkes sessiz ve huzursuzdu. Sultan Süleyman Han sefere çıkacak Han hazretleri de onunla birlikte akınlara katılacaktı. Bu durum Han ve Hanzadeleri mutlu ediyordu elbette ama onların haremleri için kazın arka ayağı başkaydı. Harem içinde huzursuzluk vardı. Savaş ölüm demekti ve ölüm Han da Hanzade de tanımazdı. Hanzadeler savaşa giderken prensesler ise onların yolunu gözleyecekti. Hanzadeler sağ salim dönene kadar hiçbir prensese huzur yoktu.

Hanzade Korkut en büyük ve veliaht Hanzade olarak elbette sefere katılacaktı. Onun haremi Prenses Amine de bu duruma kendini hazırlamıştı. Prenses Amine henüz 40 yaşlarında akıllı, sevecen ve cömert bir kadındı. Dört evladı vardı Prenses Güldiyar, Prenses Hoşyar, Prenses Hoşneva ve Hanzade Mahir. Prenses Güldiyar en büyük kızı ve ilk göz ağrısıydı. Diğer kızları ise ikizleriydi. Uzun bir süre erkek evlat verememişti Hanzade'sine ama Hanzade Korkut ondan asla yüz çevirmemişti. En nihayetinde Hanzade Mahir'i doğurmuştu. Hanzade henüz 7 yaşındaydı. Prenses Amine için her şey çok güzeldi. Sevdiği adam ve çocuklarıyla huzurlu bir hayatı vardı taa ki Osmanlı Sarayından bir mektup gelene kadar.

Kırım Saray'ı hareketli bir güne uyanmıştı. Osmanlı Sarayından Mahidevran Sultan'dan kız kardeşi Şahidevran Sultan'a bir mektup gelmişti. Şahidevran Sultan mektubu emrindeki kızlar Ağasından aldı ve okudu. Bir süre düşündü. Yerinden kalktı. Mavi kaftanının eteklerini sürüye sürüye geliniyle konuşmak üzere harem taşlığına indi. Çok geçmeden emrindeki ağa da Prenses Âmine'ye haber etmişti. Prenses Amine heyecan içinde hazırlanıp taşlığa indi. Görümcesi onu yanına sık sık çağırmazdı. Daha doğrusu kimseyi çağırmazdı. Şahidevran Sultan eşi öldükten sonra derin bir yasa girmişti. O yas on yıldır devam ediyordu. O yas sürerken etrafındakiler de onu izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Prenses Amine nihayet taşlığa girdiğinde tüm cariyeler önünde eğildi. Prenses gururla taşlıktan geçti ve taşlığın sonunda onu bekleyen görümcesinin balkonuna girdi.

"Sultan hazretleri beni emretmişsiniz." dedi sevecen bir sesle.

Şahidevran Sultan henüz 40 yaşındaydı ama 60 yaşında gibi görünüyordu. Osmanlı ondan çok fazla şey almıştı. Gelinini karşısında görünce sevecen bir ifade ile gülümsedi. Eliyle yanındaki minderi işaret etti.

"Geç otur Amine gelin." dedi sakin bir tonla.

Amine oturur oturmaz emirlerindeki cariyelerden biri onlara limon şerbeti ikram etti. Şerbetinden bir yudum aldı Amine. Ardından meraklı gözlerle görümcesine baktı.

"Sultan hazretleri merakımı mazur görün lakin hala beni niçin çağırdığınızı söylemediniz?"

Şahidevran Sultan elindeki bardağı usulca cariyesine uzattı ve gitmelerini emretti. Cariyeler çıkarken kapıyı da kapattı. Amine önemli bir şey konuşulacağını anlamıştı. Şahidevran Sultan çok beklemeden asıl meseleyi anlattı.

"Seni buraya çağırdık çünkü hayırlı bir iş için Amine gelin." Şahidevran elindeki mektubu gösterdi. "Bu mektup kimden geldi bilir misin? İstanbul'dan, Payitaht-ı Osmanlı'dan. Kız kardeşim Mahidevran Haseki şehzadesi Mahmut için senin biricik kızını ister. Bizim ilk göz ağrımız Güldiyar'ımız Osmanlı'ya gelin gidecek. Tabii sen de uygun görürsen."

Prenses Amine bu haber ile sevinmişti. Kızı büyümüştü, gelinlik çağa erişmişti şimdiden izdivaç için haber yollayanlar olmuştu lakin Hanzade Korkut biricik kızına kimseleri layık görememişti. Prenses Amine bu izdivacı elbette kabul ederdi, Hanzade'nin de etmesi için elinden geleni yapardı. Zira Osmanlı'ya gelin vermek kimseye nasip olmayacak bir şeydi. Osmanlı'nın desteğini alan bir Hanzade Kırım Hanlığını mutlak suretle alırdı. Hanzade Korkut Han olacaktı evet. Prenses Amine bunun için her şeyi yapardı. Kızını gelin vermek ise en kolayıydı.

Prenses Güldiyar kız kardeşleri Hoşyar ve Hoşneva ile at arabasında gidiyordu. Gecenin geç vaktine prenseslerin dışarıda olması görülen bir şey değildi ama olmuştu işte. At arabası tökezledi ve at birden kişnemeye başladı. Hoşneva korkarak ablasına sarıldı. Güldiyar da korkmuştu ama korkusunu belli etmeyecekti. Hoşyar ise oldukça dik duruyordu, zaten hep korkusuz görünürdü. At arabasının kapısı açıldı. Arabacıydı bu. Nihayet geldiklerini söyledi. Prensesler sırayla indi arabadan. Prenses Güldiyar en önde yürümeye başladı. Nihayet istediği falcının evine gelebilmişti. Falcı kadın çok yaşlı olduğu için evinden dışarıya çıkamıyordu. Prensesler de geleceklerini öğrenmek için onun yanına gelmek zorundaydı. Güldiyar hemen içeri girdi. Kardeşleri her ne kadar bu kadından korksa da yapacak bir şeyi yoktu. Onlar gelmek istemişti ve gelmişlerdi.

"Konuş." dedi genç prenses. "Babam izdivacıma izin verecek mi?"

"Verecek." dedi yaşlı kadın öksürerek. "Lakin verdiğine pişman olacak."

Güldiyar'ın gülen yüzü birden düştü.

"Sultan olmicak mıyız?" diye sordu Hoşneva.

"Olacaksınız." dedi yaşlı kadın.

"Siz sultan olacaksınız." diye de ekledi. Sonra Hoşneva'ya döndü. "Sen hem sevdiğin adamla evleneceksin hem Sultan olacaksın ama sevdiğin adam seni hiç sevmeyecek." dedi.

Güldiyar'a döndü tekrar. "Sen de sevdiğin adamla evleneceksin ve sevdiğin adam da seni sevecek ama asla Sultan olamayacaksın."

En sonunda küçük olan diğer kıza yani Hoşyar'a döndü. "Sen en şanslılarısın. Sen de sevdiğin adamla evleneceksin ve sevileceksin. Mutlu bir ömrün olacak."

"Yeter." diye bağırdı Güldiyar. "Hadi gidelim buradan." dedi ve kardeşlerini götürdü oradan. Yaşlı kadın ise konuşmaya devam ediyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 09 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AŞKIN HÜKMÜWhere stories live. Discover now