17: Merkezkaç Kuvveti

Start from the beginning
                                    

"İyi ama elektrik panelleri düz alanlara kurulmaz mı? Burası bildiğin orman nasıl kurabilmişler sistemi." ilerlerken bir yandan da sorularımı sıralıyordum.

"Şu an aslında panellerin altından geçiyoruz." bir yandan konuşup, bir yandan da tek tük bulunan lambaları yakıyordu.

"Nasıl yani?"

"Fark etmişsinizdir, burası daire şeklinde ve çekirdeğe gidene kadar yani şu an bulunduğumuz tünel yaklaşık 100 metre. Ağaçların uzunluğu ve sıklığı sayesinde fark edilmese de aslında bu tünel iki tuğla duvarın arasındaki kısım. Duvarın üstüyse çatı mantığıyla panellerle kaplanmış durumda."

"Peki dairenin merkezinin üstü de kapalı mı?" 

"Genel olarak açık fakat bazı kapalı alanlar var."  öne geçip karşı duvarda bulunan pedalı kaldırdığında aralanan kapı ile söyleyeceklerimi daha sonraya ertelemiştim.

Açılan kapıdan hızla geçip ağrımaya başlayan belimi esnettim. Resmen gökdelen boyutunda duvar yapıp, tüneli bu kadar küçük yapmaları da ancak bizim milletin ayarsızlığı olurdu zaten.

Birkaç esneme hareketi yaptıktan sonra hem gün ışığına hem de karargaha kavuşmuş olmanın mutluluğuyla derin bir nefes aldım. öyle bir nefesti ki bu, ne egzoz dumanı, ne fabrika dumanı... Hiçbir pisliği içinde barındırmayan tertemiz, oksijenin burun deliklerimi sızlatacak kadar çok olduğu bir nefesti.  Aslında bu zamana geldiğimden beri farkında olduğum bir durumdu bu. Ne kadar az uyursam uyuyayım her zaman dinç olan bedenim ve zihnim, kendi zamanımdaki üşengeç ve tembel olmaya meyilli tarafımı inanılmaz bastırıyor hatta yok ediyordu. Burada sanki bir kuşun hafifliğine sahiptim.

Başımı çevirip alanı incelediğimde, kocaman bir daire içinde iki tane çift katlı bina ve geniş bir parkur alanının varlığı gözlerimin önüne seriliyordu. Alanın hemen bitiminde ise upuzun bir duvar etrafımızı kuşatmıştı. Bu yapının dışarıdan fark edilebilmesi için ya bundan daha uzun bir binanın olması ya da drone gibi yukarıdan kontrol edilebilecek bir teknolojinin olması gerekiyordu. Bu zamanın şartları göz önüne alındığında her iki seçenek de kolayca elenebiliyordu. Sanırım üstünü açık bırakmalarının temel güvencesini benimkiyle aynı düşünceleri veriyordu.

Alanın üstü tamamen açıktı. Aklıma Halis'in kısmen kapalı alan diye bahsettiği gelince, sanırım bundan kastettiği, düz alanın ortasına inşa edilmiş olan az önce de bahsettiğim iki binaydı.

Etrafı incelememin bittiğini anlayan Halis binalardan birine doğru ilerlemeye başlayınca ben de annesini takip eden ördek misali takıldım peşine. Anne ördek diye tabir ettiğim adam da yaklaşık iki metrelik boyu, iri yarı yapısıyla Kırkpınar pehlivanlarına taş çıkarırdı.

Yapılardan sağdaki ve bize daha yakın olanın girişine geldiğimizde, gerek demir kapısı gerek de plastik pencere kenarlıklarının hepsi bizim zamanımızdaki gibiydi. Üstelik binaların soluk gri ile soluk mavi renklerindeki boyaları da tam olarak bizim dönemin resmi kurumlarını özellikle askeriyeleri andırıyordu.

Halis demir kapıyı açıp içeriye girdiğinde ben de incelememi kesip peşinden ilerledim. Binanın içi de dışı gibi her ayrıntısıyla bizim dönemi andırıyordu. Fayans şeklinde yer döşemeleri, mermerden merdivenler ve koyu mavi tırabzanlar, kahverengi ahşap tek kanatlı kapılar... Bütün ayrıntılar bana bir kez daha zamanda yolculuk yapmışım gibi hissettirmişti.

Hızlı adımlarla merdivenleri tırmanmaya başladık, ikinci katta da var olan kapıların yanından geçmeye başladık. Nihayet birinin önünde durduğumuzda Halis kapıyı tıklayınca, içeriden gelecek 'gel' komutunu beklemeye başladık. 

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now