14. BÖLÜM: KORKU

En başından başla
                                    

Başımı salladım usulca.

"Sağ ol Barış."

"Sen sağ ol da ben bir şekilde sağ olurum."

Hafifçe tebessüm etmeye çalıştım. Barış usulca arabanın motorunu çalıştırdı. Geçip gitti harabe bedenimin yanından. Ayaklarımı zar zor ilerletiyordum. Bahçeye girdim önce. Kapının önünde bir eli sargılı, başı kapıya yaslı bedeni gördüğümde kuruduğunu sandığım göz yaşlarım yeniden gözlerimi buldu. Adım adım yaklaştım ona. Adımlarım sakindi, çaresiz bir o kadarda güçlüydü.

"Akasya'm."

Poyraz adımı sayıklar gibi söylediğinde bana doğru bir adım atmaya çalıştı. Elim havada durdurdum onu.

"G-Git Poyraz..."

Poyraz gözleri dolarken başını hafifçe sağa yatırdı.

"Akasya benden her şeyi iste. Her şeyi... ama senden gitmemi isteme."

Göz yaşlarım gözlerimi terk etmeye başladı benden habersiz.

"Ağlama! Allah kahretsin ağlama!"

Poyraz çaresizce ağlamam İçin bağırıyordu. Poyraz bir adım bana doğru attığında ilk defa gözlerimden hiç istemediğim bir duygu geçti. Korku duygusu. Ona korkuyla baktım ona. İstemsizce olmuştu. Poyraz hafifçe kaşlarını çattığında göz yaşları gözlerinden usulca dökülmeye başladı.

"Korkuyorsun...Benden korkuyorsun..."

Poyraz sayıklıyordu.

"Poyraz git, lütfen git..."

"Benden korkuyor musun?"

Cevap vermek istedim. Dudaklarımı defalarca araladım. Olmadı... Poyraz'a verecek cevap bulamadım.

"Benden korkuyor musun? Akasya'm... Kıyabilir miyim ben sana? Poyraz Akasya'sına kıyabilir mi? Koskoca Akasya Bahçesi olan Poyraz, sulayarak büyüttüğü Akasyalarını kökünden kopartabilir mi?"

Göz yaşlarım dur durak bilmeden akarken Poyraz'ında benden bir farkı yok gibiydi. Ancak yapamıyordum. Gidip sarılamıyordum öpemiyordum...

"Şu gözlerindeki korku var ya Akasya. Keşke ölseydim de görmeseydim o korkunu. Beni senden sadece ölüm ayırabilirdi bana korkmuş bakan gözlerini görene kadar."

"Poyraz..."

Poyraz başını salladı iki yana kırgın bir o kadar harabe bir şekilde. Ne adım atabildim ne konuşabildim. Poyraz'ın öyle bir yüzüyle karşılaşmıştım ki. Gittiğinde durduracak gücüm bile yoktu.

"On üç sene önce sen gittin benden, şimdide ben senden gidiyorum. Korkma Akasya'm korkma. Artık seni korkutmayacağım, seni ağlatmayacağım. Hoşça kal güzeller güzeli çiçeğim. Buda benim sana vedam olsun."

Poyraz burnunu çekti.

"Bir veda borcun vardı bana. Şimdi hesap kapandı."

Poyraz'ın gözlerinden yaşlar akmayı sürdürürken arkasını döndü arka bahçenin kapısına doğru. Adımlarını attı usulca. Bir adım attım zar zor ona doğru. Elimi kaldırdım. Dur diyecektim ona. bırakma beni diyecektim. Olmadı. Ne ben gitme diyebildim ne de o kalabildi. O gitti ben kaldım. Poyraz gitti Akasya kaldı. Tıpkı Akasya gittiğinde Poyraz'ın kalması gibi... dizlerimin üzerine çöküp hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum o bahçede. Saatlerce dizlerimin üzerinde bağıra çağıra ağladığımı. En son soğuktan ve titremekten yere yığıldığımı ve bedenimi saran güçlü kolları hatırlıyorum. Her şey bir anda gelişmişti. Poyraz'ın gitmesi o bahçede geçirdiğim sinir krizi ve hastaneye gelişim. Evet doğru duydunuz şu an bir hastane odasında kolumdaki sakinleştirici serumla halsizce yatıyorum. Beni saran kolların sahibi, Alp odada dakikalardır volta atıyordu. Gözlerimi ara ara açsam da bir türlü tam anlamıyla açamıyordum. Ruhum bedenime küsmüş durumdaydı. Bana neden bunu yaptın? Neden bu haldesin ? Diyordu. Bedenim cevap bile verecek durumda değildi. Öyle sakince yatıyordu. Sonunda gözlerimi tüm gücümle açtım.

AKASYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin