Bölüm II

12 4 5
                                    

"Size söylüyorum," dedi Büge ağzındaki hamburger parçasını geveleyerek, "Öldürmekle tehdit ettiler, duydum!"

"Neden polise gitmiyorsunuz?" diye sordu Samir.

"İşe yaramaz patronum hiçbir şey hatırlamıyor."

Olayların üzerinden günler geçmişti fakat daha önce Mei-Lin'i tehdit eden adamlarla ilgini ne bir haber ne de iz vardı, bir daha gelmemişlerdi. Yine de belki Mei-Lin'i fazla önemsediğinden belki birkaç gün üst üste bununla ilgili kabuslar gördüğünden Büge'nin içi bir türlü rahat etmiyordu. İçine otran sıkıntıyla hamburgerinden büyük bir ısırık daha aldı.

"Biliyorsun, yanlış anlamış da olabilirsin. Mandarin konuşmadıklarını söyledin." dedi Luhan, Büge ve Samir'in aksine olayları daha sakin karşılıyordu.

"Hakka ya da Katoncayı da anlayabiliyorum ama tam olarak hangisini konuştuklarından emin değilim." diye itiraf etti Büge, yine de öldürmekle tehdit ettiklerinden emindi. Kendi kulaklarıyla duymuştu.

Bir şekilde ne konuştuklarını anladığı bu dil daha önce duyduğu hiçbir dile benzemiyordu. Bu yüzden Luhan Büge'nin konuşulanları anlamadığını düşünüyordu.

Büge, arkadaşının kendine inanmadığını görünce yaşadığı hayal kırıklığıyla kaşlarını çattı, konuştukları dili tam olarak anlamamış olsa bile o silahtan çıkan sesi duymuştu değil mi? Bu kendisi için yeterli bir kanıttı.

"Çok korkuyorsan adamların bir daha gelmeyeceğinden emin olana kadar gelip dükkanda gece gündüz nöbet tutarım." Dedi Luhan gösterdiği gerçekçi tavrına karşılık arkadaşının kırıldığını gördüğünde, ellerini Büge'nin omuzuna atıp iyice sıktı, "Söylemek istediğim şey Mei-Lin de rahat olduğuna göre endişelenecek bir şey yoktur belki de."

Luhan ne derse desin Büge'nin içi rahatlamıyordu, hatta içten içe rahatlamak istemiyordu. Arkadaşlarına kılıç standının arkasında bulduğu kasadan bahsetmemişti ve asıl kafasını karıştıran şey tam olarak buydu, Mei-Lin'in orada ne sakladığını bulmadan da içi rahat etmeyecekti. Ya da oradaki şey her ne ise, yine birileri onun için gelecek miydi düşüncesi aklının ucundan bir an olsun çıkmayacaktı.

"Mei-Lin hasta." Dedi Büge en sonunda, "Bazen benim bile burada çalıştığımı unutup müşteri olduğumu sanıyor, rahat falan değil sadece unuttu."

"Hiç akrabası yok mu? haber versek?" dedi Samir kolasını yudumlayarak.

"Bildiğim kadarıyla yok. Onun sahip olduğu tek aile benim, benim de o." Büge gözlerini sımsıkı kapattı. Bu doğruydu, Mei-Lin'den başka hayatta kimsesi kalmamıştı. Ne kadar sinirlensem de diye düşündü yutkunurken, ne kadar sinirlensem de hak ettiğimden daha az maaş alsam da Mei-Lin benim için aile demek...

"Yok artık!" diye bağırdı birden Luhan, "Daha ne kadar kırıcı olabilirsin, demek tek ailen?" dedi dalga geçerek, ortamı yumuşatıp arkadaşlarının üzerindeki gerginliği almaya çalışıyordu.

"Endişelenme Luhan," Büge iki arkadaşının da ellerini tuttu,"yaşlandığınızda siz ikinizle de Mei-Lin'le ilgilendiğim gibi ilgileneceğim."

"Sen benden önce yaşlanacaksın." Luhan pipetini dudaklarının arasına götürüp gülmemek için kolasını içmeye başladı.

"Tabii, sen öyle san."

Büge arkadaşlarının ellerini bırakıp tekrar yemeğine yöneldi. Festival hazırlıkları yüzünden birkaç gündür dersi olmadığından tüm zamanını dükkanda Mei-Lin'le geçiriyordu ve gördüğü onca kabusun üzerine kimseyle konuşamamaktan o kadar daraldığı bir anda çıkagelmişlerdi ki arkadaşları, ister istemez içi kıpır kıpır olmuştu.

Varis, Ejderha ve KralWhere stories live. Discover now