15.

1.8K 97 7
                                    

arabada çılgın bir müzik çalarken açık camdan içeri giren rüzgardan önce sigaramı bitirmeye çalışıyor, aynı zamanda bağıra bağıra şarkı söylüyordum. evden çıkışımızın üzerinden çok bir zaman geçmemişti, jeongguk dediği gibi, hesap, cevap, bahane, hiçbirini sunmadan beni de alıp evden çıkarken bu kimsenin gözüne batmamıştı çünkü bu yeni bir özellik değildi, bu jeongguk'un doğuştan bir huyuydu.

jeongguk camdan fırlattığı sigara izmaritinin ardından dudaklarının arasından dumanını üfledi. "ee, nereye gittiğimiz hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu, başımı iki yana salladım, "yok, sana güvenmekle hata ediyor muyum?"

"ediyorsun, çünkü bara gidiyoruz."

"ne barı?"

"ares'e."

-

jeongguk arabadayken ares diyince anlamamıştım ama, şimdi anlıyordum. bu barın adı ares'ti, ve tamamıyla gece gündüz eğlence barıydı.

gündüz de, aynı gece gibi karanlık ve loş ışık siyah perdelerle sağlanmıştı, hiçbir pencereden içeriye güneş ışığı sızmıyordu ve disko ışıkları yanıyordu. yüksek sesli müziğin eşliğinde, jeongguk oturduğumuz yüksek bar sandalyesinin altından tutup beni kendine yaklaştırdı, küçük bardaktaki viskiyi kafasına dikti ve uzanıp dudağıma yapıştı bir anda, ne olduğunu bir anlamamışken geri çekildi, küçük bir öpücüktü sadece. mayhoş, küçük bir öpücük.

kıkırdadım, bende kendi bardağımı kafaya diktim, viski çok fena bir şeydi, çok ağır, ve etkisini hemencecik gösteriyordu. belki de bu yüzden buradaydık, biraz başbaşa kalmak için.

arsız düşüncelerimin ve ortamda bizi tanıyan kimsenin olmamasından yararlanıp jeongguk'un omuzlarına tutundum ve kucağına geçtim, kollarını hemen belime sardı, kıkırdadı. başını boynuma gömüp küçük öpücükler bıraktı. ben gerçekten jeongguk'u çok seviyordum, ve bu sevgi tarif edilebilir bir sevgi değildi. boynuna doladığım kollarımı sıkılaştırdım. daha çok sarılmak istedim.

jeongguk başını boynumdan çekip tek eliyle belimi sıvazladı, dudaklarıma uzandı sonra, gözlerimi kapattım, dudağından akan tüm duyguları çektim içime.

"tae," dedi jeongguk, nefes nefese. gözlerimi açıp onu dinledim. "sence de burası çok sesli değil mi?" dedi, kulağıma eğilip duyabileceğim bir şekilde. başımı hızlıca salladım. beni hiç kucağından indirmeden tezgahın üstündeki sigara paketlerinin aldı, elime tutuşturdu, sonda ayağı kalktı, ben hala kucağındayken.

kollarım boynundayken başımı da omzuna yaslanıp kokusunu soludum, sigara ve parfüm karışmıştı ama, yine de güzel kokuyordu.

merdivenleri çıkıp sesin gelmediği bir koridora çıktı, uzun bir koridordu. Hızlı hızlı attığı adımlar sonucunda tek eliyle bir kapıyı açtı, içeri girdi ve anahtarını çevirip kilitledikten sonra sırtımı sertçe kapıya yasladı. beklemediğim bu hamle acıyla inlememe neden oldu. aniden dudaklarıma kapanan dudaklarıyla birlikte afallarken çok geçmeden kollarımı boynuna doladım, vücudunu bana daha çok bastırıp her yerimizin temas etmesini sağladığında kasıklarımda derin bir hareketlenme hissettim.

ayrılıp beni yere bıraktı ve yüzümü kapıya doğru çevirip kasıklarını kalçama yasladı, hatta o kadar sert yaslamıştı ki, kendimi inlemekten alıkoyamadım. "taehyung, herhangi bir tereddütün, pişmanlığın veya korktuğun bir şey varsa, hemen şimdi söyle." dedi jeongguk, kulağımın dibindeydi. dudakları kulağıma yaslanmıştı, ses tonu bile beni yükseltirken onu nasıl reddebilirdim ki?

stepbrother | taekookKde žijí příběhy. Začni objevovat