Bölüm 19 | Geçmiş Şimdi Gelecek

Start from the beginning
                                    

Acı hissetmiyordum. Tek düşündüğüm onun çektiği acı, onun gözlerinde bana bakarken gördüğüm acıydı. Kaderinden kaçamamış olma ihtimali, onu koruyamamış olma ihtimalimdi.

Gözlerindeki heyecanın acıya dönme anıydı aklımda olan.

"Mehmet..." diye fısıldadım elimi koluna götürürken. Yanağımdan usulca bir damla süzüldü.

"Kim nasıl yaptı bunu?" dedim gözlerim yaşlı İskender'e bakarken. Kafasını olumsuzca iki yana salladığında iki ağa koşarak yanımıza geldi.

"Çevrede kimse yok beyim. Kaçmış hain. Lakin bu oku bulduk." dedi. Aynı zamanda elindeki ok ve yayı göstermişti.

"Yardım edin. Derhal şehzademizi hekimlere götürmeliyiz."

Bütün bu olanlara kafamı iki yana salladım. Olamazdı değil mi? Mehmet şimdi ölemezdi. Daha vakti değildi ki.

Hemen bir çırpıda ağaların yardımıyla Mehmet'i sırtına aldığında Mehmet'in kolları İskender'in omzundan aşağı sarktı. İskender hızlıca tutup saraya doğru koşmaya başladığında bende peşinden koşmaya başladım. Yüzüme vuran rüzgâr ıslak olan yüzümü ürpertiyor. O ürperti bedenime yayılıyordu.

Saraya girdiğimizde telaşlı yüzler bizi karşıladı. Esmehan Sultan, Valide Sultan ve Nurbahar Sultan telaşlı ve yaşlı gözlerle bizi beklerken gözleri İskender'in sırtındaki bilinci olmayan Mehmet'e kaydı.

"Mehmet oğlum, hayır... Yaşıyor mu?" dedi Nurbahar Sultan oğlunun yüzünü okşarken. İskender kafasını salladığında derin nefes alsa da içinin soğumadığını biliyordum. "Nasıl oldu, kim yaptı bunu, kim yapar bunu?"

"Kardeşim, Mehmet..." dedi sesi titreyen Esmehan Sultan. Tüm sesler birbirine giriyor bir uğultu gibi dolduruyordu kulaklarımı.

"Sultanım bilmiyorum lakin bir an evvel hekimlerin yanına gitmemiz icap eder." derken odasına doğru yol aldı.

"Aslanıma kim yaptı bunu, nasıl oldu?" Valide sultanın gözleri beni bulduğunda başımı iki yana salladım. Aynı zamanda İskender'i takip ediyordum.

Şehzade Mehmet'in odasına girdiğimde yine o tanıdığım koku burnum doldurdu. İskender yavaşça Şehzade Mehmet'i yüz üstü yatağa bıraktığında Nurbahar Sultan yanına koşarken Valide Sultan hiddetle bağırdı.

"Hekimler nerede kaldı? Derhal aslanıma haber verin."

"Haber verildi sultanım." dedi İskender.

"Oğlum, kim kıydı sana?" Nurbahar sultanın bir yandan ağlarken diğer yandan titreyen sesi kulaklarımı doldururken odaya hızlıca heybetiyle Sultan Mustafa girdi. Keskin bakışlarıyla korku salıyordu. Oğlu gibi yemyeşil keskin gözlerinden endişeyi ve aynı zamanda intikam hırsını okuyabiliyordum.

Hızlıca oğlunun yanına koşarken bağırdı.

"Mehmet!" sonrasında Nurbahar Sultan'a döndü. "Yaşıyor mu?" Kadın hızlıca aksini düşünmeyi tasavvur dahi etmezken kafasını salladı.

"Hekimler nerede kaldı? Nasıl oldu bu, kim cüret eder buna? Benim sarayımda, benim şehzademe kim kıyar?"

Koşarak odaya giren üç tane hekim girip şehzadenin yanına koşarken Nurbahar Sultan ayağa kalkıp hekimlere yer verdiğinde eşine sarıldı.

"Hünkarım, oğluma bir şey olursa ben yaşayamam."

"Kötüyü düşünme, oğlumuz yaşayacak." dedi tek kolunu karısına sararken.

"Bunun sorumlusunu bul bana İskender. Her kim buna cüret ettiyse bedelini misliyle ödeyecek." İskender başını sallayıp selam verdiğinde hekimlerden biri Sultan Mustafa Han'a döndü. Diğerler hekimlerde Mehmet'in üstünü çıkartmaya başlamıştı.

Hükm-ü KaderWhere stories live. Discover now