Mirasçı Ön İzleme

245 10 1
                                    


"Nerede bu çocuk?"

Basık burunlu adamın göz kapakları açılmamak için direniyordu ama sesi ahşap çatıda dinlenen kuşları kaçırmaya yetti.

"Bana mı soruyorsun? Sana kaç kere, ihtiyarın yanına gitmemesi için onu uyar demedim mi?"

Elindeki hamur topağını içinden ateş çıkan bir deliğin iç yüzeyine yapıştıran kadın, aynı hızla adama da cevabı yapıştırdı.

Dağların arasından doğan güneşin doğayı harekete geçirmesini kıskanmışçasına, karı koca küçük kulübelerinin içinde birbirlerine bağırıyordu.

"Anne olup çocuğuna sahip çıksana, insanlar şikâyet etmeye başladılar.

Masadaki yemekten bir kaşık tadan adam kapıya yöneldi. Eşikten kaptığı tırpanı sırtına vurduğunda, karısı hâlâ konuşuyordu.

"Yatağa mı bağlayım? Sana çekmiş, keçi gibi inatçı."

Aynı anlarda ince bacaklarını sonuna kadar açarak koşan bir çocuk, köyün çıkışındaki kulübeye yaklaşıyordu.

"Dede, günaydın"

Adımları yavaşlayınca, körük gibi bir şişip bir inen göğsü sakinleşti. Ağzından uzun nefesler vererek taşlı yolun bittiği yerde durdu.

"Hoş geldin, küçük Mel"

Sakalları göğsüne dayanmış yaşlıca bir adam, iki koluna yanlara açarak onu karşıladı. Yamalarla dolu cübbesi, kırış kırış olmuş suratı ve içten gülümsemesiyle beraber, çatısı yarı yıkılmış evin önünde oturuyordu.

"Annen sana çok kızacak. Bak iyiyim, her gün yemek getirmene gerek yok artık."

"Kızarsa kızsın! Ona kalsa, güçlü olmadığım için diğer çocukların beni dövmesi de normal. Sen olmasan, kimse benimle ilgilenmeyecek."

İki yanağını şişirerek cevap verdi çocuk. Yaşlı adam karısındaki cılız çocuğu baştan aşağı süzdükten sonra kahkaha atmaya başladı.

"Aptal çocuk, seninle bana bakıyorsun diye mi ilgileniyorum sanıyorsun?"

Mel başını eğdi. İki elini önünde birleştirdi ve parmaklarını birbirlerine doladı. Sorusuna yanıt alamayan ihtiyar adam ayağa kalktı, her adımında etrafa tozlar saçarak Mel'in yanına geldi.

"Neden, sen de arkadaşların gibi köydeki dövüş okuluna gitmiyorsun? Orada kendini gösterebilirsen, ileride rahat bir hayat yaşama şansın olabilir."

İhtiyarın sesi ciddileşti. Elini küçük çocuğun omuzuna koyarak konuştu. Ne zaman yıkandığı belli olmayan saçları kuş yuvasına benziyordu.

"Benimle dalga geçmesene, daha köydeki normal çocuklarla başa çıkamıyorum. Hepsi benden iri ve uzunlar. Ayrıca dövüş antrenmanları çok yorucu. Ben, seninle beraber ormanda dolaşmak istiyorum,"

Yaşlı adam, gözlerinin içine bakan Mel'in dişlerinin gıcırtısını duyabiliyordu. Alnının bittiği yerden kesilmiş saçları, küçük kulakları ve babasının kopyası yanlardan basık sivri burnuyla, aslında sevimli bir çocuktu.

"Tamam, seninle başa çıkmak ne mümkün? Gel bakalım, bugün sana hiç görmediğin birkaç bitkiyi göstereceğim!"

Sevinçten bir oraya, bir buraya zıplayan küçük çocuk patika yola girdiğinde, yaşlı adam da arkasından ağır adımlarla ilerledi. Sırtlarına vuran güneş ışıkları, ağaçların dallarına takılarak onları terk ediyordu. Ormanın içindeki nemli hava küçük çocuğun tenine değdiğinde, yaşlı adam Mel'in diken diken olan tüylerini sırtındaki hırkasıyla örttü

Mirasçı - Mirasçı'nın Doğuşu (Tamamlandı)Where stories live. Discover now