18| ''Our disaster is approaching, but we're just making love.''

Depuis le début
                                    

"Gitmeyi düşünmüyor musunuz?" diye sorduğunda, artık laubali tavırları saygıya dönüştü. "Bu şekilde işimi engelliyorsunuz?"

Jungkook sahte bir üzgünlük ifadesiyle, "Bir arkadaşın olsun istemiyor musun? Sana arkadaşlık yapacağım işte." Diyerek Yoongi'nin sabır sınırlarını yoklamayı sürdürdü.

Yoongi, bıkkın bir ifadeyle "İstemiyorum." Demek zorunda kaldı. Jungkook'un kendisiyle uğraşmasına tahammül edemediği için geri adım attı. Taehyung çok güzeldi. Yoongi'nin hayallerini süslüyordu fakat, Taehyung'un mükemmelliği bile Jungkook'la uğraşmaya katlanması için yeterli değildi.

Bu esnada Jungkook kaçıncı olduğunu bilmediği çikolatalardan bir tane daha yedi. Çikolatanın kaplarını öylece kasanın önüne bırakıyor ve Yoongi'nin bakışlarının git gide sert bir hal almasını sağlıyordu. "Pekâlâ, sen bilirsin. Demek ki arkadaşa ihtiyacın yok, bu da demek oluyor ki... Eşimden uzak durabilirsin!"

Yoongi daha fazla konuşamadı. Söyleyecek birçok şey olmasına rağmen, metal bir parça onun tüm planlarını bozmuştu. Jungkook'un kim olduğunu bilmiyor fakat onun karanlık bir adam olduğunu hissediyordu. Bu da onu ürküttü. Basit bir yaşamı vardı. Kasiyerlik yapıyor, yazdığı şarkıları yayımlama fırsatı bulmak için para biriktiriyordu. Böyle bir adamın, ne olduğunu belirsiz birinin eşi için mücadele etmesi imkansızdı.

Jungkook, "Sorunumuzu hallettiğimize göre iyi günler Yoongi." Dedi ve marketten çıktı.

Yoongi, Jungkook'un arkasından baka kaldı. Bu esnada siyah renkli iki lüks araba Jungkook'a doğru yaklaştı. İki yönden de Jungkook'u kapatmış, iki arabanın arasında kalmasını sağlamışlardı. Yoongi korkuyla cama yaklaştı. Jungkook'un dehşete düşen bakışlarını fark etti. Taş kesilmişti.

O anlarda, genelde de ıssız olan kasabada adeta hiç kimse yoktu. Yoğunluk olmadığı için Yoongi de marketteki tek kasiyerdi; aynı zamanda biraz sonra yaşanacaklarını da görecek ilk ve tek kişi olacaktı...

***

Taehyung akşam yemeğini hazırlamakla meşguldü. Bu esnada Jihyo kendisine yardımcı oluyor ve tabak ve çubukları herkesin oturacağı yere özenle yerleştiriyordu. Taehyung'un bakışları mutfakta gezindi. Birkaç saniye önce zorla mutfağa getirdiği oğlu, bir kez daha salona kaçmıştı. Oğluna ithafen:

"Jihoon, kardan adamını seyretmeye bırakıp mutfağa gelir misin lütfen?" diye bağırdı.

Jihoon ellerini cama yaslamış, babasına yapmış olduğu kardan adamı seyrediyordu. Jungkook babası kardan adamını göremediği için üzgündü. Uyuyup uyanması hiçbir şeyi değiştirmemişti. Hâlâ aklı Jungkook babasındaydı. "Baba... Neden evimize gelmiyorsun?" diye fısıldadı. Kendi kendisine konuşuyordu.

Oysa, uyurken Jungkook babasının kardan adamını görmüş olduğunu bilmiyordu. Jungkook, Taehyung duşta olduğu esnada kardan adamın yanına gitmiş ve hatta Taehyung'un telefonundan onunla fotoğraf bile çekilmişti. Mutluluğu kelimelere dökülemezdi. Bu, oğlunun kendisine olan ilk hediyesiydi. Aynı zamanda Jihoon ve Jungkook'un arasındaki ilişkinin, eskisi gibi soğuk olmadığının da göstergesiydi.

Oğlundan herhangi bir cevap alamayan Taehyung, bir kez daha salona gitti. Jihoon'un oturduğu koltukta arkasından yaklaştı ve siyah saçlarını usulca okşadı, "Hadi gel, küçük bebeğim." Derken Jihoon'un ilgisini çekmek istiyordu fakat Jihoon'un Taehyung'u bu sıralar pek umursadığı söylenemezdi.

"İstemiyorum baba..."

"Ama yemek yemeliyiz. Şimdi gel, yemekten sonra tekrar burada oturup kardan adamını izleyebilirsin."

Jihoon somurttu, "Baba... Kardan adamım henüz zarar görmedi. Eğer gözümü üzerinden ayırmazsam, onu rüzgarların üfleyip bozmasından koruyabilirim."

Paradise | TaekookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant