7: Altı Yapraklı Papatya

Start from the beginning
                                    

"Nasıl bir kullanımdan söz ediyorsunuz?" derin bir nefes alıp yerinde dikleşti.

"Gonca bundan sonra anlatacaklarım devlet sırrı. Sana bunları anlatıyorum, çünkü artık sen de bu sırrın bir parçasısın. Ve en az benim kadar bu sırrı saklamakla yükümlüsün." söyledikleri kafamı kurcalasa da bölmedim ve konuşmasını bitirmesini bekledim.

"Kullanım şekline gelecek olursak... Biliyorsun 16. yüzyıl Osmanlı'nın Afrika topraklarının çoğuna, Ortadoğu'nun ise tamamına sahip olduğu bir dönem. Ortadoğu'da ise bugünün vazgeçilmez hazinesi olan petrol rezervleri mevcut. Bizim amacımız ise o topraklarda bulunan bu madeni Anadolu topraklarına aktarmak." sözlerini toparlamak için kısa bir es verdiğinde, gözlerim hayretle açılmıştı.

"Ne yani Ortadoğu'da bulunan petrolü mü çalıyorsunuz?" bu işin akla mantığa sığar bir yanı yoktu.

"Ülkemizi kalkındırmak için gereken bütün hamleleri yapıyoruz, diyelim." ağzımdan alaylı bir 'hah' sesi çıktı.

"Bu düpedüz çalmak." dediğimde umursamıyormuş gibi omuzlarını silkeledi.

"İstersen öyle diyebilirsin tabi." sesi de tavırları kadar umursamazdı.

"46 yıldır başka ülkenin petrolünü çalıyorsunuz ama ortada hiçbir şey yok." bu kez alayla konuşan ben olmuştum.

"46 yıldır yapmıyoruz, sistemi şimdiye kadar ancak kurabildik. İlk aktarımı birkaç yıl önce yaptık. Şu an da Gabar Dağı'ndan çıkan petrol de o aktarımın sonucu." söylediği her şey hayret vericiydi. Ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başladım.

"Yani siz yaklaşık 500 yıl öncesine gidiyorsunuz, orada kurduğunuz sistemle Ortadoğu'da bulduğunuz petrolü o günkü Anadolu'ya aktarıyorsunuz ve biz bugün sizin oluşturduğunuz petrol rezervini ülkenin zenginliği sanıp mutlu oluyoruz, öyle mi?" gülümseyerek başını salladı.

"Aynen öyle." adamın pişkinliği her geçen saniye canımı daha çok sıkıyordu.

"Peki kurduğunuz boru hatlarını falan kimse görmüyor mu, ya da ne bileyim, sorgulamıyorlar mı?" aldığım her cevapta şaşkınlığım da sorularım da kat be kat artıyordu.

"O, sana şu an bahsedebileceğim bir konu değil. Zamanı gelince öğreneceksin. Şimdilik konunun seni ilgilendiren kısmına gelelim; Gonca, sen de artık bu yapılanmanın bir parçasısın." parkeyi izleyen bakışlarım hızla yüzüne çıktı.

"Ben hiçbir şeyin parçası değilim." sesimde hiçbir tereddüde yer yoktu.

"Üzgünüm ama bu senin seçimin değil. Biz seni bu iş için uygun gördük." sinirle parmaklarımı saçlarımdan geçirdim.

"Siz kimsiniz? Uygun gördüğünüz iş ne? Ayrıca ne demek senin seçimin değil?" sakince arkasına yaslandı ve derin bir nefes aldı.

"Biz, devletin bütün yüzleriyiz. Uygun gördüğümüz iş ise... " dirseklerini koltuğun kolçağına yaslayıp ellerini birleştirdi ve yüzüme kirpiklerinin altından bir bakış attı.

"Düşündüğünün aksine biz oraya sadece petrol çalmak için gitmiyoruz. Osmanlı'yı güçsüzleştiren bütün etkenleri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. İstiyoruz ki Cumhuriyet geldiğinde, bitmiş bir ülkenin son seçeneği olarak değil de halkın her açıdan refah seviyesini daha da yükseltmek için gelsin istiyoruz." gözlerimi devirdim. Beni umursamayıp konuşmasına devam etti. "Bunu yapabilmemiz içinde Osmanlı'yı en çok askeri yönden hezeyana uğratan Yeniçeri Ocağına muadil olacak, günümüzün özel kuvvetlerinin sahip olduğu yeterliliklere sahip bir askeri yapılanma oluşturmak istiyoruz." tekrar yerime oturup dikkatle dinlemeye devam ettim.

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now