Geride bıraktığım tüm eşyaları heybenin içine koyup ağzını bir güzel bağlamış ve az önce çıktığım köşeye bırakmıştım. Dikkatli adımlarla evlerin arasındaki aralıktan başımı çıkarıp her iki tarafı da kontrol ettim ve herhangi bir tehlikenin olmadığından emin olunca geldiğim yolu geri dönüp asıl yolumdan ilk saptığım ara sokaktan çıkıp, gidiş güzergahımı sürekli değiştirerek dolambaçlı yollardan sarnıca yürüdüm.

Sarnıcın olduğu binayı nihayet gördüğümde içimde alevlenen heyecanı bastırmaya çalıştım. Şuan uçlarda yaşayacağım her duygu bana hata yaptırırdı, o yüzden dikkatli olmalıydım.

Gözlerimle etrafı tarayıp, gizli görevdekileri anlamaya çalıştım. Bir tarafta çocuklara akide şeker satan bir adam ve önünde de tezgahı vardı. Dikkatle izlediğim yaklaşık bir dakikanın sonunda gözlerinin birkaç kez sarnıcın kapısını kontrol ettiğini fark ettim. Birini bulmuştum, ama bununla sınırlı kalacaklarını asla düşünmüyordum.

Gözlerimle ortalığı taramaya devam ettiğim sırada, en fazla 25 - 30 yaşlarındaki birinin, arkasında kalan evlerden birinin bahçe duvarına oturmuş, elinde çubukla toprağı eşelediğini, birkaç kez de sarnıcın kapını kontrol ettiğini görmüştüm. İkinciyi de bulduğumda gözlerimi etrafta biraz daha gezdirdim ama diğer insanların herhangi şüpheli bir hareketine rastlamadım.

Şimdi yapmam gereken şey buradakilerin dikkatini dağıtıp, hava kararmadan sarnıca girmekti. Hava karardıktan sonra güvenliği daha da artıracaklarından emindim.

Neler yapabileceğimi kafamda tartıp, evlerin arasından görünen ormana baktım. Sanırım bulmuştum ne yapacağımı.

Kimseye görünmemeye dikkat ederek ormana ağaçların beni saklayacağı kadar girip, uygun bir çubuk aradım. Nihayet bulduğumda yan yana duran ağaçlar arasında en fazla mesafe bulunan alana geçtim ve elimdeki çubukla kazmaya başladım.

Yaklaşık yarım saatlik  bir kazı sonucu istediğim genişlik ve derinlikte bir çukur açmayı başarmıştım. Elimdeki çubuğu çukura atıp, etraftan kurumuş dal ve yaprakları topladım. Onları da çukura attım ve biraz daha geniş duran kurumuş dallardan birini önüme aldım ve cebimden küçük tabancamı çıkardım. Hızlıca şarjörünü çıkarıp, içindeki mermilerden birini aldım ve kenara koydum. Önce şarjörü tabancaya geri takıp onu da cebime koyduktan sonra yere koyduğum mermiyi aldım ve arkasını güç bela açıp içindeki barutu, odunun geniş yüzeyine yaydım. Gözlerimle etrafta işime yarayacak iki taş aradım ve bulduğumda çok rüzgar estirmemeye dikkat ederek -eğer rüzgar sonucu barut etrafa saçılırsa tam bir facia olurdu çünkü- taşları gidip aldım ve tekrar barutu döktüğüm odunun başına çöktüm.

Sabırla taşları birbirine sürttüm ve kıvılcım çıkmasını bekledim. Nihayet beklediğim kıvılcım çıkıp da barutun üstüne düştüğünde, yanmaya başlayan odunun sapından dikkatle tutup, içini kuru dal ve yapraklarla doldurduğum çukura attım. Çukur sayesinde yangın büyümeyecek ama dumanı göğe yükseldiğinde herkes ormanın yandığını sanacaktı.

Çukurun etrafında yanabilecek  ve yangını büyütebilecek her şeyi temizledikten sonra koşarak oramdan çıktım ve evlerin arasından sıyrılarak sarnıcın olduğu sokağa girdim. Ortalığı bir kez daha kontrol ederken, çok fazla bir şeyin değişmediğini görmek rahatlatmıştı. Bunun rahatlığıyla arkamı dönüp ormanı kontrol ettiğimde göğe bir sütun gibi yükselen siyah duman şimdilik her şeyin yolunda olduğunu haber veriyordu bana.

"Yangın var!" diye bağıran adamla, sokaktaki herkesin etekleri tutuşmuş hızlıca o tarafa doğru koşmuşlardı. Buna şekerci ve boş boş bekleyen adam da dahildi. İçimden sırıta sırıta göze batmayacak şekilde ahalinin ters istikametine doğru yürüdüm ve sarnıca yaklaştığımda kapısından girmeyip bahçe duvarından tırmanıp içeri atladım. Kapıdan girmeme nedenim, kapıya giren çıkan olup olmadığını anlamak için işaret koyma ihtimalleriydi. 

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now