4. Bölüm : ''Şüphe Tohumu''

Start from the beginning
                                    

''Bir şeyler dönüyor Akın, çıkamıyorum işin içinden. Üstelik daha yeni başlamışken.'' viskiyi koca bir yudumda içip bardağı sertçe masaya koydum. Dirseklerimi dizlerime yasladığımda, koltukta hafifçe öne kayarak Akın'a baktım.

''Aslan bir videodan bahsetti,'' dediğimde kaşları çatıldı, bana baktığında devam ettim ''Kolyenin içindeki çipten bahsetti, videoda sarışın bir kız olduğunu ve o kızın ben olduğunu söyledi.''

''Biz çipin içindeki bütün görüntüleri almadık mı Akın?'' kısık sesimle konuşurken etrafı da kontrol etmiştim, saçlarını karıştırdı gergince, ''Ormandan bahsetti, atış yapıyormuş bir kız. Akın hatırla, biz ormanda atış yapmaya gitmez miydik?''

''Dila, o gece görevli olan adamları sorgulamalıyız. Birisi var, içimizde bize sadık olmayan birisi var.'' kafamı sallayarak onu onayladım.

''Babam, bana ihanet mi etti Akın?'' oturduğu koltukta öne gelerek yumruk yaptığım ellerimi, ellerinin arasına aldı.

''Dila, sende biliyorsun. Onun tek istediği, Altunların yok olması.'' Akın yüzüme gerçekleri bir kez daha vurduğunda gözlerimi kapattım.

Onun seni önemsediği yok diyecekti, biliyordum. Akın beni bu konu hakkında hep uyarmıştı.

Babamın beni kullandığını, beni bir kukla gibi yönettiğini söylerdi hep. İçten içe bende bunu biliyordum, ama yapamazdım.

Çok ihtiyacım vardı baba sevgisine, ben onu kalbimdeki boşluğu doldurabilmek için babam gibi görmüştüm. Onu kaybetmemek için her şeyi yapmıştım, şimdi ise kalbimde koca bir boşluk varmış gibi hissediyordum. 

Üşüyordum, kalbime şüphenin tohumları ekilmişti.

Galiba gerçekten, ben bir babayı hak etmiyordum. Ben sevilmeyi hak etmiyordum.

''Neden yapsın, intikamı zaten alacaktık. Neden beni satmak istesin ki?'' ellerimi Akın'ın ellerinden çekip ayaklandım.

''Hâlâ bir sebep arıyorsun Dila. Kardeşim, bana bak.'' yanıma geldiğinde yüzümü avuçlarının arasına aldı, hafifçe eğilip gözlerimizi karşı karşıya getirdi.

''O adam seni sadece kullandı, gör artık. Yıllardır göremedin bari şimdi gör be kardeşim.'' başımı iki yana salladığım sırada baş parmakları usulca yanağımı okşuyordu.

''Kimliğini neden ifşalamak istediğini bilmiyoruz. Ama öğreneceğiz.'' başımı sallarken derin bir nefes aldım. 

Dudaklarımı aralamış konuşacakken bilgisayarların tepesindeki kırmızı ışık, yanıp sönmeye başladı. Yüzümüze vuran kırmızı ışıklarla büyük ekranlara döndük.

''Ne oluyor?'' sorumla Mine kulaklığının bir tarafını boynuna indirdi, ''Dila Hanım, Adar Beyin telefon sinyalini kaybettik.''

Hızla Mine'nin yanına adımladım, ''Ne diyorsun sen Mine? Ne demek kaybettik?''

''Telefon kapansa bile, biz sinyali alırdık. Vericinin parçalanmış olması lazım.'' yan taraftaki Hakan, tekerlekli koltuğuyla masaların arasında hızla dolaşıp durmaya başlamıştı bile. Herkesten bilgi alıp, ekranlarında bir şeyleri işaret edip ne yapmaları gerektiğini anlatıyordu. 

''Hakan, hemen bulun kardeşimi!'' Akın'ın yüksek sesi, çalan alarm ve yanıp sönen kırmızı ışıklar ortamı bir hayli germişti.

Ellerimi masaya yaslayıp büyük ekrana eğildim, en son sinyal hastanenin otoparkından gelmişti.

''Bana hastanenin kamera kayıtlarını açın.'' alarmı susturup, birkaç saniye sonra kamera kayıtlarını büyük ekrana yansıttılar. 

Adar'ı gördüm, telefonla konuşarak hastaneye ilerledi. Danışmaya birkaç bir şey sordu, çapkın bir şekilde kızla konuştu ve  her zamanki sırıtmasıyla otoparka ilerledi. 

PAYİDAR | Gerçek AilemWhere stories live. Discover now