2- meet me in the city

123 20 17
                                    

-
"you and me are gonna paint this town."
-

Vücudun yorgunluğu atması için uyku gerekmez aslında. Düşüncelerden ve sıkıntılardan uzak olduğu zaman rahatlar insan. Ertesi güne alarm sesiyle uyanmayacağını bilen bir insanın yatağa geçinceki rahatlığı ve sabah uyanıncaki rahatlığı birçok şeye bedeldir belki de.

Bu sabah da benim için öyleydi. Gözlerimi açtığım andan beri içimde sonsuz bir rahatlık vardı. Benim rahatlığımın kaynağı ise karmaşık aile evi hayatımdan kurtulmuş oluşumun bir kez daha farkına varmamdı.

Uyanır uyanmaz yataktan kalkmamıştım, biraz telefonda takılıp pineklemek gelmişti içimden. Tabii insan sıkılıyordu bir yerden sonra, bu pinekleyip telefonla ilgilenmek her zaman yaptığım bir şey değildi sonuçta. Daha birkaç gün öncesine kadar telefon benim için sadece iletişim aracıydı.

Sıkılıp yataktan kalktıktan sonra odamı topladım. Zaten tek yaptığım şey yatakta yatmak olduğu için fazla oyalanmamıştım. İşimi halleder halletmez mutfağa gittim ve kahve makinemi çalıştırdım. Onun olmasını beklerken salona geçtim ve camları açtım. Hava serindi ve ev güzelce havalanıyordu.

Mutfağa geri dönüp kahvemi hazırladım ve kupamı elime alıp mutfaktan çıktım. Kahvaltı insanı hiçbir zaman olamamıştım. Her sabah zorla ağzıma bir şeyler tıkılırdı kahvaltı niyetine. Tabii ki alışmıştım bir süre sonra, ama hiçbir zaman istekli olarak kahvaltı yapmamıştım.

Koridordaki yazı tahtasının yanına gidip elime tahta kalemi aldım. Kapağını diğer elim dolu olduğu için ağızımla açtım ve yapılacaklar listemi yazdım; alışveriş, resim sergisi ve apartman toplantısı.

Alışveriş işini internetten de halledebilirdim ama kendim almak her zaman daha eğlenceli gelmişti bana.

Saate baktım. Daha öğlen on ikiydi. Sergi de öğleden sonra üçte başlayacaktı. Alışverişe hemen kahvemi içtikten sonra gitsem geri gelip üstümü değiştirmek için bayağı bir vaktim olacaktı.

Kalemin kapağını dişlerim arasına sıkıştırdım ve kalemin kapağını kapattım. Kahvemi yudumlayarak salona gittim ve koltuğuma oturdum. Sehpanın üzerindeki dergiyi incelerken de kahvemi içtim.

Kahvemi bitirince kucağımda olan dergiyi alıp yeniden sehpaya koydum. Bardağımla beraber mutfağa gittim ve bardağımı makineye yerleştirdim. Ne giyeceğimi düşünerek odama adımladım ve dolabımın önüne gelince kapağını açıp inceledim. Hava bugün biraz daha serindi o yüzden pantolon giymeye karar verdim. Alışveriş merkezi gibi sıradan bir yere gideceğim için çok özenmeden elime geçen ilk tişörtü aldım ve üzerime geçirdim. Aynada kendime baktığımda kombinimde göz gezdirdim. İdare ederdi.

Boynuma ve bileklerime parfüm sıkıp şişeyi komodine koydum. Cüzdanımı cebime attım ve yatağımın yanında duran kulaklığımı alıp boynuma taktım. Odamdan çıktım ve taksi çağırdım.Birkaç dakikaya burada olacağı yazıyordu. Anahtarlalarımı da aldığımda artık hazırdım. Ayakkabılığımdan kombinime uygun ayakkabıyı çıkartıp giydim ve evin kapısını açıp çıktım. Anahtarı yerine sokup kapıyı iyice kilitledim.

Amahtarımı diğer cebime attım ve arkamı döndüm. Gözlerim karşı komşumun kapısına takıldı. Gazetesi ve iki ekmeği kapısında asılı duruyordu, henüz almamıştı. Bu ekmek ve gazete olayını bu akşamki toplantıya yöneticiye söyleyeyim bari ben de, bana da getirsinler.

Fazla oyalanmadan asansöre ilerledim ve çağırma tuşuna bastım. Kapısı açılan asansöre bindim ve zemin katı tuşladım. Asansör biraz yavaş çalışsa da iyiydi. Daha yüksek standartlardan bu imkanlarla düştüğüm için her detaya takılabiliyordum ama bu hayatı ben seçtim, ve bu tarz şeyler beni yıldıracak türden şeyler değildi.

camellia [hyunin]Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon