"Derhal bana yetkili birini çağırın!" benden daha çok çekinen esmer kız hızlıca başını sallayıp odanın çıkışına ilerledi. Ben de sırtımı raflardan boşta kalan yerdeki duvara yasladım. Gözlerimi taş zeminde dolaştırsam da zihnim kaçış yolunu reflekslerim ise karşımdaki kızın ters bir hareketini arıyordu. Kısa süre sonra kapıya yaklaşan adım sesleri duyduğumda doğrulup beklemeye başladım.

Kapı açıldığında içeriye otuzlu yaşlarda, yine döneme göre giyinmiş bir kadın, arkasından da az önceki esmer kız girdi. 

"Nihayet uyanmışsın hatun." bana doğru konuşmasıyla onu incelemeye bir son verip gözlerimi yüzüne diktim.

"Ben burada kalamam, gitmek istiyorum." dedim hışımla. Kadının yüzüne ufak bir gülümseme kondu.

"Neden gitmek istiyorsun? Burada sana iyi bakarız merak etme. Hem elin iş tutar, hem de hayırlısıyla sana bir koca buluruz evlenir, yuvanı kurarsın, fena mı?" Kadın yüzündeki gülümsemeyi bozmasa da söylediklerine koşulsuz itaat bekler bir otorite sahibi gibi duruyordu.

"Anlamıyorsunuz, benim ailemin yanına dönmem gerek. Buraya gelmeyi ben istemedim, o manyak herif zorla getirmiş beni. Üstelik ben esir, köle - artık adı her neyse -  değilim, beni alıkoyamazsınız!" sonlara doğru sesim sertleşirken beni tiye alırlarsa ne halt edeceğimi düşünüyordum. Keşke en başından Türk olduğumu söyleseydim. Eminim başıma bunlar gelmezdi. Şimdi Türk olduğumu söylesem konuşmamı nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Hiçbir şey yapamazsam kaçmanın bir yolunu bulurdum illa ki.

"Ailen nerede?"  soruyu sorarken ki ses tonu beni germişti. Hadi yalan söyle de yakayım çıranı der gibiydi.

"Mora'da."  diye mırıldandım, yüzüne özlem oturmuş bir kız çocuğu gibi.

"Neyle gidecektin?" sorularla beni sıkıştırıp, teslim olmamı sağlamaya çalışıyordu. Biraz daha devam ederse, üzerimdeki gözlerini çekmesi için teslim olmuş numarası yapacaktım.

"Gemiyle."  en nihayetinde bu devirde Yunanistan'a uçakla gidecek halim yoktu ya!

"Bu vakitte limanda gemi falan kalmamıştır. Yarın sabah durumunu konuşur, ona göre bir karara varırız. Gitmen gerekirse gidersin, kalman gerekirse kalırsın." itiraz istemeyen ses tonuyla omuzlarımı sahte bir yenilmişlikle düşürdüm. Yüzümde üzgün ve bir o kadar da yorgun bir ifade olması, kadının yüzündeki kendinden emin gülümsemeyi artırdı. Elini düşen omuzlarımdan birine koyup, samimiyetle ovaladı.

"Endişelenme, senin için iyi olan neyse o yapılır." gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Benim için iyi olanı ben bilirdim, teşekkürler(!) Bunları söylemek yerine dudaklarıma zoraki küçük bir gülümseme kondurdum. Ben de bir şey biliyorduysam, bunlar beni bırakmazlardı. En iyisi kaçmaktı, bunun içinde yapabileceğim ilk şey onlara uyum sağlayıp, gözlerini üzerimden çekmelerini sağlamaktı. Köprüyü geçene kadar her şeye eyvallah diyecektim.

Göreve başladıktan sonra kendimi hiç psikolojik açıdan bu kadar yorgun ve çökmüş hissetmemiştim. Şuan ağlamanın sınırındaydım. Biraz daha bu yerde tıkılıp kalırsam kaçınılmaz olacaktı ağlamak benim için. 

"Kızlar seni hamama götürsünler bir güzel yıkan, sonra da yat iyice bir dinlen. Dediğim gibi sabah konuşuruz." deyip kızlara işaret verdi ve bulunduğumuz odadan çıktı. O çıkar çıkmaz kızlar bana doğru gelip ikisi iki yandan kollarıma girdiler ve beni odadan çıkardılar.

Zemini de duvarları da taş olan koridorlarda ilerlerken, tek ışık kaynağı duvarlarda asılı olan meşaleler sayesinde önümü çok rahat bir şekilde görebiliyordum. Yine kızların yönlendirmesiyle geldiğimiz koridorda çift kanatlı ahşap bir kapının önünde durduk. Kızlardan açık tenli olan kolumdan çıkıp kapıyı araladı ve girmem için kenara çekildi. İçeriye doğru adımladığımda esmer kız da kolumdan çıkmıştı. Ben önde onlar arkamda içeriye girdiğimizde her ne kadar önden yürüsem de tüm algılarımı açmış arkamdakilerin hareketlerini sezinlemeye çalışıyordum. 

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now