YORGUN

3 1 0
                                    

Hayat adil değildi hiç.
Onu sevene de karşıydı, sertti.
Mutlu da ediyor arada sırada.
Bu yüzden galiba sıkı sıkıya tutunmamız hayata.
Nedir bizim bu hayata tutunmak için verdiğimiz çaba?
Öyle ki kendi hayatımıza devam edebilmek için başkalarının hayatını çalıyoruz.
O kadar bağlıyız.
Nedir bu bağlılık?
Aşk mı?
Aşk...
Yüzyıllarca, asırlarca konuşuldu varlığı.
Aşk dedik konu ettik hikâyelere,destanlara, masallara,şiirlere...
İmkansıza aşık,katiline aşık...
Ama bence hayata olan bağlılığımız aşk değilde saplantı.
Çünkü bazen kendin için hayatından vazgecebiliyorsun.
Kesiyorsun bileklerini yada dolana kadar avcun, doldurursun ilaçları teklemeden atıyorsun ağzına.
Ve herkes buna intihar diyor.
Ama bu intihar değil bu bir vazgeçiş.
Hayata olan bağlılığından, saplantılığından vazgeçmek.
   Bende öyle yapıyorum. Hayatımdan vazgeçiyorum.
Çünkü vazgecebileceğim bir tek hayatım kaldı.
Hayat beni çoktan bırakmış olsa bile.
Aklım şimdi geliyor başıma. Ben kaybetmeye mahkummuşum.
Çok vazgeçtiler benden, çok terk ettiler beni.
Sanki terk edilmeye gelmişim,bu yüzden doğurmuş annem beni.
Önce doğurmuş sonra atmış bi kenara beni. Annemle başlamıştı işte bu terk edişler,bu vazgeçişler.
Şimdi de ben terk ediyim istiyorum birilerini. Ama bilin bakalım bunda eksik olan şey ne?
Terk edilecek biri!
Şaka gibi ama öyle. Terk edebileceğim kimsem yok.
İşte böyle kimsesiz, pislik, sevilmeyen, istenmeyen, beceriksiz, şanssız ve yorgun bir kızım ben
Ben Melisa Yorgun.Var olmayı hiç istemeyen o kız
Ve artık bu kız hiç olmayacak.

3 YIL SONRA


"Hüseyin, hayatım nerdesin?"
"İşteyim Melisa,iyi misin bir şey mi oldu?"
"Hayır bir şey olmadı da sadece ne zaman geleceğini merak ettim."
"Bugün mesaim uzun sürecek beni bekleme uyu, gelmem akşama."
Diyip kapattı üstüme telefonu. Bugün erken gelse olmaz mıydı en azından?
Unutmuş olamazdı değil mi?
Bugün 3.yılımız.
Her neyse o gelemiyorsa ben ona gidebilirim ama değil mi?
Ah bu arada ben Melisa Yorgun. Bundan üç yıl önce intihar etmek üzere olan o kız.
Yapamadım...
Yani kurtarıldim aslında. Şuan sevgilim olan o kişi
Hüseyin Alp. O kurtardı beni. Aslında neyden kurtardığı tartışılır ama yalnız değilim 3 yıldır. Beni hiç yalnız bırakmadı. Yani bugün dışında.                İşler güçler sonuçta.
Her neyse bu kadar gevezelik yeter bugün için pasta almam lazım.
Dolaptan montumu ve çantamı alıp çıktım.
Yağmur yağacak gibi. Şemsiye almadan çıktım  umarım ben dışardayken yağmaz.
Yağmuru sevmediğimi falan düşünmeyin çok severim ama şuan ıslanamam çünkü bir kutlama var beni bekleyen.
Karşıma çıkan ilk pasteneye girdim. Meyveli güzel bir pasta aldım.
Bana sorarsanız kakaolu tabiki daha iyi ama Hüseyin işte meyveli pasta seviyor. Pastanın parasını ödeyip çıktım.
Bazen sizde de oluyor mu bilmiyorum ama yürürken aldığım nefesten tat almak için kendimi şartlıyorum ve sonucu hüsran. Derin nefes al diyorum. Çek içine havayı. Hâlâ yaşıyorsun,sen yalnız değilsin bak diyorum ama olmuyor. Demiştim ya hayat beni çoktan terk etmiş diye. Bu havayı bile çok görüyor galiba bana. Her aldığım nefes acı veriyor.
Ama hayatın ne istediği umrumda bile değil ben yalnız değilim çünkü. Beni umursayan biri var.
Şimdi ise o kişiye gidiyorum. Kahramanıma...
Hüseyin'in çalıştığı şirkete geldim sonunda.
Hüseyin çok başarılı bir şirkette mimar olarak çalışıyor. Ve inanın bana çok yeteneklidir.
Kaçıncı katta olduğunu bilmiyorum çünkü buraya gelmemi hiç istemezdi. Hoş gelmeye de gerek duymazdim zaten. Girişteki kadına soralım bakalım.
"Kolay gelsin ben Hüseyin Alp in odasını soracaktım."
"Randevunuz mu vardı?"
"Hayır,yoktu. Sürpriz yapacaktım."diyip elimdeki poşeti gösterdim gülümseyerek.
"Ama Hüseyin Bey çıktı maalesef."
"Nasıl çıktı. Geç saate kadar burda kalıp çalışmıyor mu?"
"Hayır, yani Hüseyin Bey istediği zaman girip çıkar burası ona ait. Geç saate kaldığını hiç hatırlamıyorum."
"Burası Hüseyin'in mi?"
"Evet..."

Nasıl ya. Bana sadece burada çalıştığını söylemişti. Hüseyin bana yalan mı söylemişti yani.
"Peki,ımm, nerde peki nerde olduğunu biliyor musunuz?"
"Bir lokanta -kafe tarzı bir yer var hep oraya gider. Bir oraya bakın isterseniz."

Kadından adresi alıp yola çıktım. Ama duyduklarıma inanasim gelmedi hiç. Hüseyin bana yalan söyler miydi? Aslında herkes yalan söylerdi ama bu yalana ne gerek vardı ki. Niye yalan söylesin ki bana?
Ah en iyisi bunu gidip ona sormak.
Artık nasıl bir yerse burası taksici bile zar zor buldu.
Ama sonunda geldim. Geç te olmuştu, yağmur da başlamıştı yağmaya. Ah bu an bana bir şeyi hatırlatıyor, korkunç başka bir anı. Ama hayır bugün öyle bir şey olmamalı.
Elimde pastayla tenha sokaktan geçip köşedeki kafeye geldim. Kapıyı açıp içeri girdim.  İçerisi sıcaktı. Bir irkilme geldi. Dışarısı soğuktu ondan galiba.
Ve gözlerimle içeriyi taradım. Tam da o an aradığım kişide takıldı gözlerim. Gülümseyerek ona doğru ilerledim. Ve o an başka bir irkilme daha yaşadım ve bu havayla alakalı değildi.
O... Hüseyin...
Beni ölümden çekip alan adam...
Bana evini, kollarını, yatağını açan adam...
O her şeyi acmisken bana kalbini açmamış bi.
O ben onu beklerken,onun kollarına sığınmayi beklerken kollarına almış başka bir kadını. Dudaklarını bastırmış dudağına. En hoşuma giden o haylaz gülümsemesini takınmış yüzüne.
Hüseyin aldattı beni!
O aldattı beni!
Ben aldatıldım!

Bu hayatta kalbinizi acıtan şey o şeye ne kadar alışsanizda kalbinizi acıtmaya devam eder. Ne kadar terk edilsem de aldatilsam da hâlâ o duyguyu aşamadım.
Hâlâ içimi kanatıyor, yakıyor.
Hani yalnız değilim dedim ya size. Yanılmışım insan hep yalnızdır. Ben hep yalnızım. Yanımda birilerinin olması o kadar önemli değil ki!
Ama çok komik değil mi tamda hayatın benim için ne düşündüğünü umursamadığımı söylemiştim.
Ben umursamasam da o bir şekilde kendini hatırlatıyor bana.
Kimsenin bana ait olmadığını,kimseye ait olmadığımı gösteriyor işte bana. Nefret ediyorum hayatımdan,annemden,kendimden,beni sevmeyen herkesten.
Ama artık yoruldum be. Gerçekten çok yoruldum hayat. Ama ne var biliyor musun pes etmiyorum. Savaşacağım ,sonuna kadar.
Aldatılmaksa en alâsını ,terk edilmekse en güzelini yaşatacağım.
İnanmayı bıraktım,sevmeyi de,sevgiyi dilemeyi de.
Ben kazanacağım ve sen kaybedeceksin.
Bu sefer kaybedecek kişi ben olmayacağım.
    Ne zaman düştüğünü bile bilmediğim pastayı yerden alıp çıktım o kafeden. Yağmur hâlâ yağıyordu. Bu karanlık ve yağmurlu havalar...
Hep bu havalarda terk etmişler ya beni ben bu havaların şanssızlığını da yeneceğim.
En yakın çöpe pastayı atıp koşmaya başladım. Koşuyordum. Ve ben mi daha hızlıyım yoksa gözümden akıp giden gözyaşlarım mı bilmiyorum.
Koştum dakikalarca o yağmurun altında. Ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım bilmiyorum. Lanet olsun hiç bir şey bilmiyorum.
Ama bu sefer ne yaparsam yapayım aldatılan değil aldatan olacaktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SONSUZLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin