Bölüm On Altı : Hoş Renkler

En başından başla
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  Seçtiğimiz gelinlikler ayrı bir yere bırakıldı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


  Seçtiğimiz gelinlikler ayrı bir yere bırakıldı. Gelinliklerin bulunduğu odadan çıkıp yan yana yürümeye başladık.

   Birkaç dakika sonra aramızdaki sessizliği bozan kişi Samantha oldu. "Benim gitmem gerekiyor, eğitim alanını kontrol etmeliyim. Giderken de babamın yanına uğrayacağım."

   Prenses Julia yarım ağız sırıttı. "Sevgilimi özledim demiyor da," Bana döndü ve konuşmayı sürdürdü. "Kesin sevgilisi eğitim alanında onu bekliyordur."

   Samantha'nın sinirlenmesini bekledim ancak onun mimikleri tam tersini işaret ediyordu. Alay ile sırıttı. "Eminim sevgili eşin de seni sıcacık yatağınızda bekliyordur, gidip bir kontrol et derim."

   Cümlesi biter bitmez koşmaya başladı. Prenses Julia'nın yanakları -utançtan olsa gerek- kıpkırmızı kesilmişti. Tıpkı bir domates gibi! Domates yeryüzündeki en güzel yiyecekti!

   Prenses Julia, hızla koşup uzaklaşan Samantha'nın ardından bağırmaya başladı. "Sürekli şu edepsiz imalarını yapmaktan vazgeç Samantha!"

   Kırmızı elbisesinin eteklerini tuttu ve hızla Samantha'nın peşinden koşmaya başladı. İkisi buradan bakınca kovalamaca oynayan iki küçük çocuk gibi gözüküyordu ve bu oldukça sevimli bir görüntüydü.

   Gülümseyerek onları izlerken ağır ağır koridorda yürümeye başladım. Bu koridor balkon taraflarındaydı. Ara ara iri pencereler mevcuttu. Duvarlarda meşaleler asılıydı ve bu ortamı daha görkemli gösteriyordu.

   İri, camsız pencerelerden birinin önünde durup dışarı baktım. Aşağısı sarayın küçük bahçelerindendi. Bahçede bir ağaca bağlı sandalye ve fıskiyeli bir çeşme vardı. Pencerenin tam karşısına bakan yerde sarayın diğer kesimlerinden birine ait olan, şuan bulunduğumun benzeri bir koridor vardı.

   Bakışlarımı o koridora sabitledim. O an elini pencerenin mermerden yaslayıp bu tarafı izleyen bir bedeni seçti gözlerim.

   Sam Axel Castom...

   Bu adam gözlerime bakınca herşeyi çözebilecekmiş gibi inceliyordu beni.

   Yine de o olduğundan emin olmak istedim. Zihnimde gözlerimin görüş açısını arttırarak karşımda duran manzarayı büyüttüm.

   Evet, yanılmamıştım. Bu beden Sam Castom'a aitti. Daha sonra kulaklarımın duyu yetisini arttırdım o dudaklarını aralayınca.

   Birden oldu, anlayamadım. Bunu nasıl kontrol edeceğim, bilmiyorum. Aniden yaklaşan bakış açım buğulandı ve küçüldü. Korkuyla gözlerimi ovalamaya başladım. Kahretsin! Göz rengim değişmişti! Sadece onun bunu fark etmemiş olması için dua ediyordum.

   Duyu yetim hâlâ uzaktaki sesleri duyabilecek düzeydeydi. Ve o korktuğum, günlerdir saklamaya çalıştığım, gerçeğimle bütünleşmiş olan  cümleyi serbest bıraktı dudaklarından.

   "Gözlerinizin rengi hoşmuş leydim."

  
  
    Selaaaammmm, nasıldı yeni bölümm?

    Sizce diğer bölümlerde ne olacak?

    Düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın, kendinize çok iyi bakın, mutlu kalın :)

                                                ~Aleyna

Kimsesiz TahtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin