Bölüm İki

38 8 45
                                    

"Tutunmalıyım, öyle sıkı olmalı ki ayağımı kaydıran her bir darbede düşmediğimi, tutunduğumu hissetmeliyim."

***

Eve girdiğim ve anahtarımı masamın üzerine bıraktığım zaman çıkardığı o ses, sükûnete bürünmüş eve gök gürültüsü etkisi yaratmış, kulaklarımın içerisine müzik dışında bir sesin girmesini sağlamıştı. Yorgundum, neden olduğunu bilmiyordum, yemek yememiştim ve sabahın erken saatlerinde evden çıkmıştım. Şimdi ise akşamın bilmem kaçıydı ve benim yapmak istediğim tek şey sadece uyumaktı, başka hiçbir şey beni daha mutlu edemezdi.

Ceketimi çıkarıp sandalyenin üzerine atıverdim, yorgun bastığım adımlar yavaşça odamı bulurken kulaklıklarımı kapatmış ve komidinimin üzerine rastgele koymuştum. Telefonumun şarjı olmadığı için birkaç saattir kapalıydı ve bu yüzden birisi aradıysa da aradığıyla kalmıştı.

Bu yüzden telefonu açmaktan korkuyordum, ya ailem merak ettiyse, ya beni aramak için olduğum şehre geliyorlarsa?

Bu düşüncelerden ikincisi, telefonumu alelacele şarja takıp hemen açık konuma getirmeme sebep oldu. Zorlu bir şekilde geçirdiğim bu günlerde bir de onların azarı ile uğraşamaz ve evime atacakları tek adımda içimdeki o sıkışık kaldığını hisseden çocuk asla rahat etmezdi. Bir şekilde yine hissettiklerim mideme, midem de hiçbir şey yiyemememe sebep olurdu. Hoş, şu anda da bir farkım yoktu gerçi.

Telefon açıldığında ilk gözüme çarpan şey belirli aralıklarla gelmiş mesajlardı, babamın ismi gözüme çarpmadı fakat annem... birkaç mesaj yazmıştı ve muhtemelen bayağı bir aramıştı. Ona dönmeyi aklıma koydum ve hemen üstümdekileri teker teker çıkardım, eşofmanım ve tişörtümü üstüme geçirirken telefonumun olduğu yerde titrediğini gördüm.

Yaşadığım o endişe, korku filmlerindeki sahnelerden fırlamış gibiydi. Bu, fazlasıyla normaldi çünkü böyle diken üstünde yirmi yaşıma kadar gelmiştim. Artık her şey benim elimdeydi, en azından resmi belgelerde, aileme bunu anlatmaya çalışacak olsanız sizi muhtemelen birkaç dakika içerisinde hatalı olduğunuza ikna eder, üstelik istediği şeyleri teker teker yaptırmaya başlardı.

Derin bir nefes alarak telefonuma uzandım ve çağrıyı yanıtladım, alt dudağımı şiddetlice ısırırken karşıdan gelecek olan o sözleri bıkkınca bekliyordum.

İlk başta ses çıkarmadığım için kapatıp kapatmadığımı sorgulamış olmalıydı ki konuşması biraz uzun sürdü ya da belki de söyleyeceği cümleleri bir ilkte bulunarak kafasında süzgeçten geçiriyordu, kim bilir? "Telefonlarına neden bakmıyorsun genç adam, sen benim ölümüm mü olacaksın?" Aldığım nefesin ardından vermeye yeltenemeden öylece kalmış, sesindeki huzursuzluğun sebebini anlamaya çalışıyordum. Bildiğim annem böyle değildi, asla endişe göstermezdi, muhtemelen şu an kendini acındırmaya çalışıp beni kötü hissettirmeye çalışacaktı.

Aynadaki yansımama gözlerim kaydı ve kendi gözlerime bakarken anneme cevap verdim; "Üzgünüm anne, şarjım bitmişti ve telefonum hemen kapandı." Lafı bir çırpıda söyleyip kurtulduktan sonra karşı taraftan sinirli bir atak beklemeye başlamak ve annemin sinirli nefes alışverişlerini duymak beni asla üzgün yapmıyordu, açıkçası telefonum kapandığı için de üzgün değildim. Bir süre kimse bana ulaşamamış ve sahiplik taslamamıştı, sadece kısa bir süre ama yirmi senelik hayatımda taşımaktan en çok zevk aldığım anlardan biri de buydu.

Telefonun ucunda duyduğum kalın bir ses, babamın orada olduğunu ve konuşmamızı dinlediğini fark ettirmişti. Muhtemelen anneme bile komut veren o olabilirdi, kafamda kurmuyorsam şayet. "Bana bak Jeongguk, bunu ikinci yapışın, üçüncüsünde oraya gelir hesabını sorarım. Eve çıkmana izin vermemize pişman etme bizi." Bilmem kaçıncı iç çekişimle dediklerini kabullenmiş ve babamın fısıltılarını duymazdan gelerek cevap vermiştim; "Tamam anne kusuruma bakma, görüşürüz." Karşıdan bir cevap beklemeden çağrıyı sonlandırmış ve telefonu yerine bırakmıştım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

when souls are drunkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin