S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ

En başından başla
                                    

Elimdeki şişeye baktım. Sadece 4 damla içecektim. Bundan daha fazlasına maruz kalmıştım, daha büyüğü ile başa çıkmıştım. Şişenin tıpasını açtım. Dilimle dudağımı yaladım, içime derin bir nefes çektim. Tekrar düşünmeme izin vermeden şişeyi ağzıma diktim. Yakıcı sıvı olduğu gibi yemek borumu yaktı. İçim çıkar gibi öksürmeye başlasam da sıvının midemden çıkmasına izin vermedim. Elimle ağzımı kaparken yanan boğazımı iyileştirmek için enerjimi kullandım. Biraz zorlanmıştım ama işte sonuç; Olmuştu. Mine çiçeği kanıma karışıp bana hâlsizlik verecekti, belki acı ama en azından o günkü gibi bir av olmama izin vermeyecektim. Her gün azar azar aldığım, dozu biraz biraz artırmam sayesinde bağışıklık kazanacaktım. Belki tamamen değil ama en azından o günkü gibi damardan aldığım dozlar beni tamamen etkileyemeyecekti. Başımı iki yana sallayıp tekrar yanmaya başlayan midemi umursamadan yanda duran gaz şişesine baktım. Bingo! Kurt boğan!

Aynı şeyi yaptım ve düşünmeden havaya kurt boğanı sıktım. Hemen ciğerlerime dolan kurt boğan ilk başta pek etki etmese de sonradan ciğerlerimdeki bronşlara kadar yaktı. Öksürsem de bu sefer ağzımdan nefes almak için çabaladım. Kurt boğanın içime daha fazla dolmasına izin verirken enerjimle yanan ciğerlerimi de nefes borumu da düzeltmedim. Kurt boğanı yeterince çektiğime emin olunca hemen enerjimle davrandım. Bu sefer öncekinden bir tık daha zor olsa da artık daha pratiktim. İyileşen nefes borum eşliğinde dışarı sert bir hava üfledim. Başım dönüyordu ve gözümün önünde siyah siyah noktalar vardı. Yavaş yavaş etkiye giriyordum. Bu etki eşliğinde koca bir gün geçirecektim. Ama daha iyi bir haber vardı. Bay Canavar'sız bir gün!

Dönen başıma aldırmadan ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Omuzlarımı dikleştirdim. Gözlerimin içine baktım. Hırs yavaşça silindi. Yerini merak ve korkunun partiküllerine bıraktı. İyi bir oyuncuydum.

🌜🌚🌛

Nefesimi bıkkınca dışarı üflerken yanımda dikilen Danny'e yandan bir bakış attım. Başım hâlâ arada bir tekliyordu. Onun düz bakışları karşıdaydı. Biraz dövüş antremanından sonra ben acıktığımı söylediğim için beni yemekhaneye götürüyordu. "Ay!" dedim nefesimi dışarı vererek. Gözleri bana çevrilmedi. "Of!" dedim aynı şekilde. Yanağı seğirdi. "Püf!" dedim dudaklarımı büzerek. Göz devirerek bana döndü.

"Ne var?" dedi başını iki yana sallayarak. Etrafa baktım. Koridorda pek insan yoktu.

"Çok sıkıldım." Sahte bir gülüş yolladı.

"Ne istersiniz Eleanor Hanım? Sahunayı mı istersiniz yoksa size özel sinema salonunu mu?"

"Aslında sinema iyi olur." Göğsümü şişirdim. "Malumunuz, telefonum da yok. Maalesef hiçbir dizi ve film etkinliğim olmuyor. Ben bir bağımlıyım." Aklıma gelen görüntü eşliğinde yeniden konuştum. "Ah, bir de profiterol olursa tadından yenilmez. Çok oldu be yemeyeli!"

"Senin miden hakkında konuşmak hobilerim arasında değil."

"Ben de seninle konuşmak istemezdim ama işte... İstekler ve gerçekler." Bana düz bir şekilde bakıp yeniden önüne döndü. Tekrar konuşacaktım ki gelen erkek sesi bunun önüne geçti.

"Oğlum babam çağırmasa ne gibi bir işim olur bu sıkıcı yerde? Şu kafanı bir çalıştır!" Diğer koridordan sapan çocuğa baktım. Kaşlarım elimde olmadan havalandı. Bu çocuklar ve yanındaki kumral benim Knox'a kanımı verdiğim gün yalnız gezerken karşıma çıkan çocuklardı. Onların da gözleri bana kaydı. Onun da kaşları havalandı. "Vay be!"

GÖLGE KANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin