seninle yaşamak

62 4 17
                                    

İlk  doğduğunda bir kordu sadece. Büyük alevler etrafını sarmıştı, ona sesleniyorlardı. "Uyan artık." Rüzgarla tanışman gerek. Seni büyütecek.

Bazen içinde hissediyordu sesi, bazen kulaklarında. Konuşan kendi ruhu muydu yoksa doğmasını sağlayan evren mi? "Parlak." Adın da bu olsun. Parladıkça yaşa.

Belki diğer enerjiler doğarken bu kadar sancılı bir süreç yoktur ama kesinkes emindi ki kendi doğumu çok şatafatlı olmuştu. Çevredeki herkes onun gelişini çığlıklar ve gözyaşlarıyla birlikte karşılamıştı. Mutlu değillerdi, ona lanet okuyorlardı. Korktu, kaçmaya çalıştı. Çalıştıkça daha da yaktı.

Onu yakmaya çalıştılar, kendi dillerinde 'söndürmek'. Şeffaf ile ilk tanışması da böyle oldu. Hiç sevmedi onu, zaten kim sever canını yakanı?

Maalesef kabullenmesi gerekti, ya canı yanacaktı ya da yakacaktı. Alışkın olduğu şeyi yaptı.

Yıllarca dünyayı dolaştı. Bazen eski bir fotoğrafta dolaşıp bir hatıranın son parçasını kendine kattı, bazen de diğerlerine öğrendiği yeni dans hareketleriyle eşlik etti. Bazen kısa bir süreliğine varolup çubuklardan duman çıkarttı, diğer zamanlarda da karanlıktan korkan bir çocukla kucaklaştı. Görebileceği her şeyi gördü. Çok sinirlendiğinde içine kapandı, geri gelmesi için türlü yollara başvurulması gerekti. En keyifli olduğu zamanlarda kocamandı, acının kokusunu aldı. Ne zaman bir şey hissetse güzel şeyler yaşanmadığını fark edince de bir şey hissetmemeye karar verdi. Sadece görev bilinciyle yaşamaya karar verdi. Sadece bir an vardı ki aşk ile karşılaşmıştı. Doğru, mutluydu aşıklar.

Aşkını bulursa diye aynı diğerleri gibi ona çiçek hediye etmek istedi. Ellerinde tutmasıyla çiçeğin inleyerek kaçışmaya çalışması bir oldu. Unutmuştu, kaçardı herkes ondan.

Yıllar sonra yeniden bir duygu hissetmesi yeni bir kavramı öğrenmesiyle oldu. Birliktelik. Demek diğer herkesin bir eşlikçisi vardı. Şeffaf'ın bile balıkları vardı. Kendisi ise yıllarca çalışmış, görmediği şey kalmamıştı ama tüm bunları yaparken yalnızdı. Ne kadar da anlamsızdı, ne kadar da acınasıydı. İlk defa üzüntüyü hissetti, üzüldüğü şey ise kendisiydi.

Himalayan ile denk geldiğinde ona yalvardı. Alsın canımı. Yanmak da yakmak da istemiyorum artık.

Ancak etçil himalayan onu reddetti. "Ben külyutmaz bir kediyim."

Kafası karıştı, düşündü durdu, sonra fark etti.

Adı gibiydi, parlaklığı gözlerini kör etmişti ve bir kere bile arkasına bakıp onu bunca zaman takip eden Kül'ü görememişti. İlk kez göz göze geldiklerinde Kül konuştu.

"Parlak, parlak, pasparlaksın. Ben varım. Bunca zaman tek isteğim sana sarılabilmekti, aynı sen gibi. Seninle tüm Dünya'yı dolaşamam ama tüm dünyayı oluşturabilirim."

İçindeki alevler duruldu, dışındaki alevleri Kül kucakladı. Parlak, yalnızlığın çaresini bu şekilde buldu.

etçil himalayanWhere stories live. Discover now