Özgür'ün bakışları bana döndü, yüzünde samimi bir gülümseme oluştu. Bu gülümsemeyi kimse fark etmese bile, bir yandan Kutay'la uğraşan Göksun fark etti. Bakışları bana döndü, ciddi bir şekilde hoş geldin anlamında kafasını salladı. Aynı şekilde karşılık verdim.

Koltuğu yerine koydukları an Özgür'e yaklaştım ve kısaca sarıldım. Dikkat çekmesin diye timin geri kalanıyla da selamlaşıp, sarıldım.

Kutay uzandığı yerden kalktı ve Özgür'e döndü. "Komutanım bence hazır Beyza'da gelmişken biraz mola verelim. Ne dersiniz?"

Özgür salondaki timine kısa bir bakış attı. Çok yorgun gibi durmuyorlardı zannımca. Fakat Özgür'ün bakışları saniyelik yumuşadı, ardından yine sert bakışlarını yüzüne yerleştirip kafasını salladı.

O an fark ettiğim gerçekle bir anda kal geldi. Ben şuan bir evde, hatta bir odada, biri sevgilim olmak üzere yedi bordo bereliyle baş başaydım. Bir yanlış haraketimde parçalara ayrılır mıydım acaba?

Yok canım Özgür'üm izin vermezdi.

Koluma dokunan Açelya ile yüzüne saçma bir ifadeyle baktım. Ben bunlardan harbi şüpheleniyordum.

Onlar vatanı koruyorlar. Terörist olmadığına göre?

Haklısın.

Biliyorum.

"Ee nereye gidiyoruz?" diye soran Atakan'ın sesi kulağıma doldu. Yanımdaki Açelya'nın gözlerinin titrediğini fark ettim. Artık gerçekten Özgür'den detaylı bir şekilde öğrenmem lazımdı neler olduğunu. Normalde insanların hayatına burnumu çok sokmazdım fakat fazlasıyla merak ediyordum.

"Yaklaşık yirmi dakika uzaklıkta güzel bir kafe var. Oraya gideriz." dedi yiğidim. Kimse karşı çıkmadı, herkes kafasını salladı. Herkes üstüne montlarını aldı, bende kabanımı aldıktan sonra dışarı çıktık. Arabanın yanına geldiğimizde herkes birbirine bakmaya başladı.

Asker olduklarından kaynaklı, kocaman olan yedi kişi ve ben bir arabaya nasıl sığacaktık?

"Özgür," dedim ufak bir mırıldanmayla.

"Efendim?"

"Lütfen ikinci bir araba olduğunu söyle."

Boğazını temizledi. "Yok."

Gözlerimi üstlerinde bir bir gezdirdim. "Yedi kişi nasıl geldiniz bir arabayla?"

"Atakan, Okan ve Göksun önceden geldiler. Kutay, Açelya, Aydın ve ben ise sonradan geldik. Atakan'lar taksiyle geldiği için maalesef ikinci bir arabamız yok."

"Taksi çağırsak?"

"Gelmesini mi bekleyeceğiz?"

Ofladım. Haklıydı.

"Bir şekilde sığarız ya." dedi Aydın. Umarım sığardık.

Beş dakika sonra

Göksun'un kucağında, rahatsız bir pozisyonda kıpırdandım.

Ben 1.70'dim be! Kafam arabanın tavanına çarpıp duruyordu.

Özgür sürücü koltuğundaydı, yolcu koltuğunda Kutay oturuyordu ve kucağına Okan vardı. Okan diğerlerine göre daha az kalıplıydı. Bu yüzden çok problem çıkmamıştı ama Kutay küfür edip duruyordu.

Arka koltuklara, cam kenarına Atakan oturmuştu. Tek başına duruyordu. Hemen yanında Göksun ve Göksun'un dizlerinin ucunda oturan bir adet ben vardım. Hemen yanımızda Aydın ve onun dizlerinin ucunda oturan Açelya vardı. Atakan arada sinirli bakışlarını onlara atıp, geri önüne dönüyordu.

Nasıl sığdığımız muammaydı fakat nefes alacak yerimiz yoktu. Camı da açamıyorduk, insanların bizi bu halde görmemesi için.

Yerimde olabildiğince kıpırdadım ve isyankar bir şekilde Özgür'e seslendim. "Ne kadar kaldı?"

"Beş dakika kadar, sabredin."

Aydın'ın sesi kulaklarıma doldu bu sefer. "Komutanım siz rahatsınız tabi. Öldük burda, nefes alamıyoruz."

"Sus Karaer, sus. Az kaldı dayan." dedi Özgür. Aydın dayanır mıydı bilmiyordum ama benim daha çok dayanamayacağım belliydi. Altım, üstüm, sağım, solum, her tarafım doluydu. Yemin ederim fenalık geçirecektim.

Göksun'un kucağında biraz daha kıpırdadığımda kulağıma sesi doldu. "Kocasını etkilemeye çalışan teyze misin sen? Rahat dursana."

Arabanın içindeki herkesten bir kahkaha sesi yükseldiğinde, kafamı çevirdim ve Göksun'un yüzüne baktım. Yüzünde eğlenir bir ifade vardı. Tanışalı çok olmasa da hep yüzünün asık olduğunu gördüğüm için bu hâli bana tuhaf gelmişti. Utangaç bir şekilde gülümsedim. Karşılık verdi.

Tekrar önüme döndüm. Dönerken bakışlarım Atakan'a takılmıştı. Aydın ve dizlerinde oturan Açelya'ya hem üzgün hem de sinirli bir şekilde bakıyordu. Fazla aldırmadan önüme döndüm. Özgür'ün de az önce Göksun'un söylediği şeye güldüğünü görünce tip tip baktım. Gözlerimiz kesişince yüzündeki ifadeyi düzeltmeye çalışarak önüne bakmaya başladı. Yine de bıyık altından güldüğünü görebiliyordum.

Sonunda araba durduğunda herkes rahatladı. Sol tarafımızda kalan kapı açıldığında ve Atakan sinirli bir şekilde aşşağı indiğinde fiziksel olarak rahatladım fakat içimdeki merak duygusu körüklendi.

Neler oluyordu bu arabada?

Açelya'ya baktım. O da sinirli bir şekilde arabanın kapısını açtı. Arabadan çıkmadan önce Özgür'e baktı. "Kusuruma bakmayın komutanım ama bu tavırları karşısında sinirlenmemek elde değil. Sanki ben bir şey yaptım. Hayret şey." diyerek o da aynı sinirle kapıyı kapattı. Özgür'e baktım bu sefer. Sinirli bir şekilde dışarıda duran ikiliye bakıyordu. Fakat sesi çıkmıyordu. Geçerken garipti. Aydın ve Özgür'de arabadan indi. Dalgın bir şekilde önüme bakarken, Göksun'un sesini duydum.

"Sevdin galiba yerini, herkes inmesine rağmen kalmadığına göre."

"Ay saçmalama," dedim şaşkınlıkla. Kucağından hızla kalkmaya çalıştığımda kafamı arabanın tavanına vurdum. Küfürler ederek ve başımı tutarak arabadan inerken, arkamdan Göksun'un gülme sesini duyabiliyordum.

Yanlarına gittim. Özgür bir anda kolunu omzuma atıp, beni kendine çektiğinde afalladım. Timinin yanında bu kadar yakın davranacağını düşünmüyordum.

Yüzünü şaşkınlıkla incelerken, bana bakıp göz kırptı. Düştüm bu haraketine tabii, orası ayrı.

Aramızdaki gerginliğin dışarıdan bile belli olduğunu düşürken, dışarıdan şuan ki ruh halimize hiç uymayan, çok tatlı gözüken kafeye girdik. İçerisinin fazla kalabalık olmasıyla kısık bir sesle, kimsenin duyamayacağı şekilde ofladım. Kalabalık seven biri değildim.

Bir masaya geçip oturduk. Ondan sonrası mâlum zaten; kahkahalar eşliğinde, samimi, güzel konuşmalar.

Tabii sürekli somurtan Atakan ve Açelya dışında...

Bu bölümü yazması neden bu kadar zor oldu bilmiyorum...

İnstagram: hasan.bunlar.ciddimi

Komutan | Texting Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ