İkisi de bunu beklemediği için bir anda birbirlerine bakarak gülmeye başlamışlar, çıkan sesten dolayı sınıf onlara dönerken hızla özür dileyip kendilerini toparlamaya çalışmışlardı. Felix elini ağzına bastırarak gülüşünü durdurmaya çalıştı.

Kalemi eline aldı.

Of öyle işte, kendi kendime minik bir hoşlantı. Konuşmadık bile o kadar çok, nasıl desem? Yakışıklı, eğlenceli, arkadaşlarına olan hareketleri bile çok güzel hem sevgilisi var mı bilmiyorum. Bu dersler bitince onu da görmeyi bırakırım herhalde.

Seungmin iç çekti. Sevgilisi yok. Sordum ya.

Belki şimdi var?

Ağzına edeceğim artık senin.

Felix bu cümle ile güldü. Yazı yazmayı kesip derse dönmüş, onlar derse odaklanırken de vakit hızla geçip gitmişti. Sayısal ve eşit ağırlıktan hazırlananlar için Changbin onlara ek ders yapıyordu, bu yüzden mat1 alanlar çıkınca üniversitenin bahçesindeki bir banka oturmuşlar, Seungmin kahve almaya giderken de Felix defterini kucağına çekip derste yazıştıklarını okumuştu.

Minho ile cidden bir konuşmaları olmadığı için konuya nasıl ve nerede girecek hiç bilmiyordu, çekindiği de bir gerçekti yaşı büyük olsa da resmiyette lise öğrencisiydi hâlâ ve Minho, Chan'ın arkadaşıydı.

Yine de bir kendisiyle onu sevgili gibi hayal ettiği için heyecanla dudağını ısırırken kulağının dibinden bir ses konuştu. "Açıkçası sübyancı olmayı pek umursadığım söylenemez."

Panikle defteri kapatıp kafasını çevirdi, çevirmesi ile beraber de ona bakan Minho ile dipdibe gelmişler, Minho'nun bakışları onun makyajsız yüzünü taramıştı. Felix bundan utanırken bakışlarını kaçırdı zaten Minho da çok uzatmadan geri çekilmiş, yanına oturmuştu.

Elindeki iki kahveden tekini Felix'in önüne bıraktı, Felix dudaklarını birbirine bastırdı.

"Üzgünüm," deyip bir anlık utançla konuştuğunda Minho ona dönmüştü. "Neden üzgünsün, gelip senden habersiz okuyan bendim. İçinden geçenleri okumak beni mutlu etti, zaten öğrenmek istiyordum."

"Ah..." Felix elini ensesine attı. "Utandım. Böyle olmasını beklemiyordum."

"Felix," dedi Minho, Felix'in gözleri direkt onu bulurken devam etti. İşaret parmağını onun göğsüne bastırdı. "Burada ne varsa, onları yaşarken tek değilsin."

Arkasına yaslandı. "Lise öğrencisi olman ya da aramızda üç dört yaş olması veya bu durum devam ederse insanların ne diyeceği umurumda değil. Bunu blöf olarak söylemiyorum, insanları genel olarak umursayan biri değilim."

"Onu belli ediyorsun aslında," diyerek gülen Felix ile Minho da gülmüş ve ona telefonunu uzatmıştı. "Bence bu evreye geçebiliriz."

"Bence de," diyen Felix titreyen elleri ile telefonu aldı, o numarasını kaydedip Minho ile konuşmasına devam ederken dersten sonra Hyunjin arkadaşlarını göndermiş, kendisi ise kütüphaneye girmişti.

Boş bir yer aramak için gözlerini kalabalıkta gezdirdiği sırada arkadaşları ile konuşan Jisung da "Seninki geldi," diyen Sunghoon ile hızla kafasını çevirip kütüphanenin girişindeki çocuğa bakmıştı.

Heeseung güldü. "Siz bu çocukla nesiniz harbi, aylardır onunlasın, gözün sürekli telefonda."

"Ya sus," dedi Jisung eline vurarak. "Arkadaşım o."

"Bize söylemediğin arkadaşın?" diyen Jake ile de Jisung utanarak ayağa kalkmış "Susacak mısınız?" demişti. Kitaplarını toplamaya başladığı vakit "Git git," dedi Heeseung. "Bekletme seninkini ama dikkatli ol, fena yakışıklı çocuk şu mühendisliktekiler gözüne kestirmiş, konuşurlarken duydum."

Bunu öğrenen Jisung bir anlık düşünmeden "Yolarım onları," deyince kendi arkadaşları arasında minik bir kahkaha krizi yaşanmış, çıkan sesle de Hyunjin'in gözleri onları bulmuştu.

Jisung hızla ona doğru ilerledi, karşısına geçince kendisinden uzun olan çocuğa baktı, gülümsedi. "Selam."

"Selam," dedi Hyunjin. "Dersim anca bitti de, yer kalmamış sanırım."

"Yok geleceğini bildiğim için ben yer ayırdım, gel, hem de en güzel köşeden."

Bunu duyan Hyunjin güldü, kafasını sallayıp teşekkür etmiş ve kalabalık kütüphanede Jisung önde yürümeye başlamışlardı. Rafların ve masaların arasından geçtikleri sırada Hyunjin onun yerde duran bir çantaya çarpacağını anladığı için elini önündeki çocuğun beline atarak kenara doğru almış, bu temasla Jisunga dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Jisung abayı yakmış diyenler?" dedi Heeseung, direkt elini kaldıran Jake ve Sunghoon ile gülerlerken Jisung da kütüphanenin en sakin köşesinde sabah erkenden tuttuğu masayı görünce gülümsemişti.

Orada bıraktığı eşyalarına ilerlediği zaman Hyunjin gülümsedi. "Burası hep dolu oluyordu," deyip çantasını çıkardı. "Mutlu oldum, sessiz sakin tam bu yer, gözden de uzak. Fazla güzel."

"Cidden," deyip hak verdi Jisung. Eşyalarını bırakarak kaşlarını kaldırdı. "Verdiğim ödevleri bitirdiniz mi Bay Hwang?"

Hyunjin kafa salladı. "Tabii ki Bay Han. Hatta bu yüzden masa başında sabahladım, ayrıca babamdan da sana bir teşekkür iletiyorum, beni fen çalıştırdığın için."

"Ya babana benden mi bahsettin?" deyip anında ateş basan yanaklarına ellerini yerleştirdi Jisung, Hyunjin onun yaptığı harekete güldü. "Evet."

"Utandım, tamam sus, hadi yapamadığın sorulara bakayım."

Öyle de olmuş, Hyunjin'in yanına oturan Jisung sırayla sorularına bakmış ardından da beraber ikisi kafa yorup soruları çözmüşlerdi. Uzun bir süre sadece sorularla ilgilendikleri için ve sabahtan beri de ders çalıştığı için iyice yorulan Jisung anlık bir cesaretle kafasını Hyunjin'in omuzuna bıraktı.

Hyunjin onu rahatsız etmemek için tek eliyle dikkatlice yazı yazma işine geri dönmüştü, bir süre sonra Jisung da karşı tarafa geçip ders çalışan Jisung ile saatler iyice geçe gelirken kütüphane de boşalıyordu. Sadece ikisinin kaldığı alanda Jisung gözlerini ovuşturarak ellerini yanaklarına koydu.

Gözlerini hâlâ ders çalışan Hyunjin'e dikip iç çekti. Sınav yaklaşıyordu ve belki de sınavdan sonra Hyunjin'i hiç görmeyecekti. Çok konuşmuşlardı aslında, Hyunjin'in ne istediğini, birbirlerini de fazla tanımışlardı ama onu görmeye devam etmek istiyordu.

"Hyunjin," diye mırıldandığında Hyunjin kalemi bırakıp ona baktı. "Efendim?"

"Konular bittiğinde.. Yani fen kısmını tamamen hallettiğinde kütüphaneye gelmezsin artık diye düşünüyorum. Şey, biz konuşmaya devam edecek miyiz?"

"Sınavdan sonra aslında," dedi Hyunjin, ona baktı. "Seninle konuşmak istediğim bir şey var."

"Ne? Ama ben merak ederim ki."

"Sınava çok az kaldı zaten," cevabı ile Jisung iç çekip başını salladı. Ardından da kalkmayı teklif etmiş, ikisi ayaklanmıştı. Hyunjin ile beraber otobüs durağına yürürlerken bu gece ekstra bir sessizlik vardı, genellikle Jisung hep konuşur, Hyunjin de ona uyardı ama o susunca Hyunjin de susmuştu otomatik olarak.

Onun bu meseleyi kafasına taktığını fark eden Hyunjin "Hey," dedi aniden en azından bir şeyler anlaması için, Jisung ona baktığında eğildi ve dudaklarını yanağına bastırıp küçük bir öpücük bıraktı.

Jisung aldığı öpücük ile kendini tutmadan güldü heyecanla, anında gözleri parlayarak Hyunjin'e bakmış ve Hyunjin de "Takma kafana," demişti.

"Olur," dedi Jisung, başını salladı gelen otobüsle. Öpücükten cesaret alarak tek elini Hyunjin'in omuzuna koydu ve parmak uçlarında yükselip aynı öpücüğü yanağına bıraktı.

"İyi geceler."

O otobüse binerken Hyunjin güldü. "İyi geceler."

***

haru haru hyunsungu özledim

softcore, seungchan ✓  Where stories live. Discover now