1.15 - Canlandıran Öldürülmeli

Start from the beginning
                                    

Elbette bunun peşini bırakacak değildim. Bilgi için ona ihtiyacım olduğunu düşünüyordu, haklıydı da ama bilgiyi ondan başka birinden de alabilirdim. O yüzden onlara söylediğim yere doğru ilerlerken sessizdim, neler yapabileceğim hakkında bu sayede çok düşünecek zamanım olmuştu.

Onlara söylediğim yer ise Vilas ile geldiğimiz sınır tarafıydı çünkü başka bir yol bilmiyordum. Vilas olmasaydı asla o sınırdan da geçemezdim zaten. Lian'ın bu konudaki açıklaması mantıklı değildi, hiçbir zaman da öyle gelmemişti. Nedenini o zaman anlamamıştım ama şimdi düşünüyordum da... Bu Canlandıran konusuyla ilgili olabilir miydi? İşte bu, oyun oynamadığı anlamına geliyor ve beni yine en önemli soruya getiriyordu.

Canlandırıcı neydi ve öldürülmesi gerekecek kadar tehlikeli biriyse Lian beni neden öldürmemişti?

Hiçbir şeyden emin değildim, bir konu haricinde. Ben öldürülecek kadar tehlikeli biri değildim. Öyle olsaydı, şu an yanımda at süren Aslanı da, onunla beraber yol aldığım her bir kişiyi de çoktan öldürmüş olurdum. Diğer yandan, zaten canlandırıcı kelimesi bili başlı başına tehlikeden uzaktı.

"Çok fazla düşünüyorsun."

Başımı çevirip güneşin son ışıklarıyla cam gibi parlayan sarı gözlere baktım. İnkar etmeyecektim, en başından beri gözlerinin çok güzel olduğunu düşünmüştüm ama şimdi... Zehir gibi geliyordu. Zehirli gözler...

Tekrar başımı çevirip önümde giden Raiden'ın atını izlemeye başladım. "Onun için de bir tehdit düşünmüş olmalısın. Durma, söyle hadi!" Güldüğünü duydum, artık daha fazla güler olmuştu ve bu eski donuk halinden bile daha kötüydü. "Eğlen," dedim ben de gülümseyerek. "Ama unutma, öyle bir gün gelecek ki bana yalvaracaksın. İşte o gün de ben eğleneceğim."

"Şu an sen de beni tehdit ediyorsun," dediğinde tekrar ona baktım, hala yüzünde bir gülümseme vardı.

"Hayır, sadece olacakları söylüyorum."

"Siz yılanlar..." dedi ve yüzünü buruşturdu. "Gerçekten kincisiniz değil mi?" Gözlerini ileri çevirdi ama sarı gözlerinin tekrar beni bulması çok kısa sürdü. "Ama biz Aslanlar da bir o kadar erdemliyizdir. Değil bir Yılana, kendi ırkımıza bile herhangi bir konuda yalvarmayız."

"Artık biraz dinlenebilir miyiz prensim?" dedi arkamızdan Adara yorgun bir sesle. "Sadece biraz ayaklarımı uzatmak için bile sana yalvarabilirim."

Lian'ın kaşları çatılırken benim kaşlarım havalandı ve gülmeye başladım. "Kesinlikle yalvarmazsınız, kesinlikle!"

Kaşları çatıldı. "Yalvarabilirim dedi, yalvar-"

"Lütfen! Acı bize!" diye inler gibi onun sözünü kesti Adara.

Gülüşlerim kahkahalara dönüştüğünde Esilian dişlerini sıktı, başını çevirip Adara'ya öfkeyle baktı. "Bu iki oluyor, üçüncüde canına okurum!"

"Ayaklarına mı kapana-"

"Ada! Kapa çeneni!" dedi sertçe ve gözlerini yine bana çevirdi. "Sen de öyle."

Daha fazla gülmeye başlamam şaşırılacak bir şey değildi. Onun öfkesi kadar beni eğlendiren bir şey vardı ki o da o kibrinin yerle bir olmasıydı. Sesim etrafa yayılırken Raiden bile başını çevirip tiksinti dolu gözlerini kısa bir an üzerime dikti. Umurumda bile olmadı. Ta ki atım huysuzlanana kadar... Neredeyse üzerinden düşecektim ki dizginlere sıkı sıkıya asıldım.

Aslında atlar Yılanları sevmezdi. Sahip olduğumuz atların bile bize alışması zaman alırdı ama bu at garip bir şekilde ona yaklaştığım ilk andan beri sakin kalmıştı. Değil huysuzlanmak, yanına gittiğimde başını yüzüme sürtmüştü. Tüylerini okşarken daha ilk andan onu sevmiştim. Atları evcilleştirmemiz zaman alırdı ama onların hala bizi sevmediğinden emindim ama bu at beni sevmiş gibiydi. İlk defa az önce huysuzlanmıştı.

Yılan YuvasıWhere stories live. Discover now