[ Bölüm 2 / Hoşlantı ]

185 18 37
                                    

Aşk, benim için sadece bir tiyatro oyunundan ibaretti. Belirli oyuncuları, belirli senaryosu ve belirli rolleri vardır. Bu tiyatro oyunu uzunca oynanır. Birinci perde, ikinci perde, üçüncü perde ve dördüncü perde derken oyun biter. Oyun bittikten sonra ne senaryonun ne de oyuncuların önemi kalır. Oyunun bitmesiyle birlikte oyuncular da biter. 

Hoşlantı ise gelip geçici bir duygudur benim için. Hoşlantı, aşktan daha fazla can acıtırdı. Birinden hoşlanırsın, ya platonik olursun ya da belli edersin hoşlandığını. Hoşlandığın kişiye açılırsın, kabul edilirsen mutlu olursun fakat reddedilirsen aşka olan inancını tamamen yitirirsin çünkü canın yanmıştır. Peki şeyi bilir misiniz? İlk görüşte aşk saçmalığı. Evet, tamamen saçmalıktan ibaretti. Hangi insan sadece bir kez gördüğü kadına veya erkeğe âşık olurdu ki? Onu unutamayacak kadar, onu sürekli düşünecek kadar âşık olurdun ama bunu sadece bir kez görerek yapardın. Saçmalık değil mi?

Fakat o kişiye işlemiyordu bu düşüncelerim, Kim Taehyung. Ona olan sevgim bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Dediğim gibi ilk görüşte aşk tamamen saçmalıktı fakat Taehyung her ne yaptıysa beni ilk bakışta büyülemişti. Beni aşk girdabına çekmişti ve ben bu girdaptan kurtulamıyordum. 

Şimdi ise kahvem önümde, sigaram elimde düşünüyordum onun, sadece oturup bütün gün izleyebileceğim yüzünü. Gri saçları esmer tenine öyle yakışmıştı ki bir kez bakana tekrar baktıracak türdendi. Ela gözleri ise tamamen büyüydü. Etkisinden asla çıkmak istemeyeceğiniz bir büyü. Bakışları, gülümsemesi, sesinin tınısı, o farklıydı. O çok farklıydı. Belki bazı insanlara göre sıradan birisidir Taehyung fakat bana göre, yunan heykellerinden çok çok daha güzeldi. Tanrı her bir ayrıntısını özenle yaratmıştı.

Elimdeki sigara izmaritini kül tablasına bastırıp söndürdükten sonra kahvemdeki son yudumu alıp kupayı yanımdaki ufak sehpaya bıraktım. Neredeyse yarım saattir salak salak sırıtıyordum onu düşünerek. Tanrım Jeon, ne ara bu denli kapıldın ona? Ne yapacağımı düşünürken dünkü sözleri geldi aklıma. 

"Pekâlâ Jungkook. Seni daha çok görmek isterim buralarda."

Yerimden kalkıp üstüme ince bir hırka geçirdikten sonra rastgele fırlattığım anahtarı alıp evden çıktım. Arabanın direksiyonunu tutarken ellerim deli gibi titriyordu. Karnım kasılıyordu ve alnımdan terler dökülüyordu. Alt dudağımı dişledikten sonra yola odaklanmaya çalıştım. Hatırı sayılır büyüklükteki kafenin önüne geldiğimde derince nefes aldım. Aldığım nefesi sertçe verdikten sonra kafenin içine adımladım. Rastgele bir masaya oturduğumda anında yanımda bir kız garson belirdi. Not defterini eline aldı ve tatlı bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Hoş geldiniz ne alırdınız?" diye sordu yumuşak bir sesle. "Kim Taehyung." dedim fısıldarcasına.

Garson üzerimde anlamaz bakışlarını gezdirirken lafımı toplamak adına yalancı bir şekilde öksürdüm ve ağzımı araladım tekrar. "Şey yani... Taehyung'u çağırabilir misiniz? Bu masayla onun ilgilenmesini istiyorum." 

"Ah tabii. Taehyung! Altı numaralı masaya bakar mısın?"

İçeriden sesi yükseldi. "Geliyorum!" diye seslendikten sonra kız garson gülümseyip yanımdan ayrıldı. Yalnızca personeller girebilir yazılı kapı aralandığında nefesimi tuttum. Geliyordu. Duygulara olan bakış açımı değiştiren adam bütün endamıyla karşımda yürüyordu. Masada benim oturduğumu gördüğünde şaşırmıştı fakat hemen ardından gülümsemesini sergilemişti gözler önüne. Adımlarını hızlandırıp hemen yanımda bitiverdi. "Hoş geldiniz ne alırdınız?" diye sordu alayla. Kollarımı göğsümde bağladım ve alaycı bir gülümseme bahşettim ona. Bu hareketim kol kaslarımın ortaya çıkmasını sağlıyordu fakat amacım ona gösteriş yapmak değildi tabii ki. "Gerçekten benimle garsonculuk mu oynayacaksın?" dedim aynı alaycılığımla. Yumuşak bir tonda kıkırdadı mükemmel sesiyle. "Sadece kafa buluyorum Jungkook." dedi kıkırdamasının ardından. Hiçbir şey yapmasın, sadece oturup bütün gün karşımda kıkırdasın sesim çıkmazdı. Sıkılmadan izlerdim onu.

Kim Taehyung, benim dengelerimi değiştiriyordu. Taehyung güneşti ve ben onun yörüngesinde dönüp duran gezegenlerdim. 

Oturduğum sandalyeye biraz daha yaslandım. "Ne vermek istersin bana?" diye sordum. "Ne istersen." diye kısaca cevap verdi. Seni istiyorum Taehyung. Bana sahip ol, ben de sana sahip olayım istiyorum. Bir adet kahve isteyince gülümseyip yanımdan ayrıldı. Ben ise arkasından bakakalmıştım öylece. O kusursuzdu. Tek kusuru, kusursuz olmasıydı. O tekrar yanıma gelene kadar telefonumu aldım elime. Beş dakika, sadece beş dakika ilgimi koparmıştım oradan. Büyük bir bağırışmanın yükselmesiyle kafamı kaldırdım. Taehyung?

"Çok özür dilerim gerçekten!" 

Taehyung'un sesiydi bu. Karşısındaki adama sebebini anlamadığım bir şekilde özür diliyordu. Yere baktığımda kahve tepsisinin yeri boylamış olduğunu gördüm. Taşlar şimdi yerine oturmuştu. Taehyung kazayla bir adama çarpmıştı.

"Bayım gerçekten çok özür dilerim! Kuru temizlemeye kendim götüreceğim affedin!"

"Sorunun sadece tişört olduğunu mu sanıyorsun seni aptal şey!"

Durmuştu Taehyung. Karşısındaki adam ona bağırınca sus pus kalmıştı. Ellerini kulaklarına götürüp sıkıca kapatmıştı. Yavaşça yeri çökmeye başlamıştı. Karşısındaki adam ise bunları umursamadan sayıp sövmeye devam ediyordu. Yerimden hızla ayrılıp Taehyung arkamda olacak şekilde adamın karşısına geçtim. "Baksana sadece bir bez parçası için karşındaki her kim olursa olsun ona bağırma hakkını kim veriyor sana?" Histerik bir sırıtış bırakarak devam etti aynı siniriyle; "Tanrı sizi bana sırayla mı gönderiyor? Söylesene! Ben bu halde kız arkadaşımla nasıl buluşacağım?" 

İyice sinirlenmeye başlamıştım artık. Ne yapayım ben senin kız arkadaşınla buluşmanı? Yanak içimi ısırıyordum sinirden. Adam bir adım daha yaklaştım. "Buluşma amına koyayım!" diyebildim bağırarak. Karşımdaki beden bana yumruğunu hazırlamışken benim içimde en ufak bir korku yoktu. Yumruğunu kaldırmış yüzüme vuracakken bileğinden yakaladım onu. "Hop! Ağır ol bakalım." Karşımdaki adam dilini yanağında gezdirdiğinde kulağına yaklaştım. "Siktir git buradan canımı sıkma. Ayrıca bir daha bu çocuğa bağırırsan bu kadar nazik olmam bilesin." diye hırlayıp bileğini bıraktım. Arkama döndüm ve yere eğildim. Karşımda ağlamaktan gözleri kızaran bir Taehyung vardı.

Hızla yanına yaklaşıp onu kollarım arasına aldım. Kafasını göğsüme gömüp ellerini omuzlarıma yerleştirince şiddetlenmişti hıçkırıkları. İçim acımıştı. Onu bu halde görmek bana çok koymuştu. Onun gülüşüne alışmışken, kollarım arasında hıçkırıklara boğulduğunu görmek, kalbime bir kazığın girip çıkmasıyla eş değer acıdaydı. 

Ellerimi sakinleşmesi adına saçlarına uzatıp yumuşak, gri telleri okşamaya başladım yavaşça. Bir yandan ise "Geçti..." diye fısıldıyordum. Göğsümde olan başını kaldırıp dolu gözlerini gözlerime kilitledi. Bu bana ne kadar acı verse de gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm. "Bana bağırmasınlar Jungkook. Lütfen bana kimse bağırmasın." diyebilmişti çok geçmeden. Ah benim narin bebeğim. Yutkundum. Önüne gelen saçlarını geriye taradım ve yüzünü ellerim arasına aldım. 

Saçlarını okşamaya devam ederken fısıldadım bende. "Sana bağıramazlar Taehyung. Ben senin yanındayken kimse seni incitemez." Omuzumdaki ellerini boynuma çıkardı ve sıkıca sarıldı. Ben ise hiç şüphe etmeden saçındaki ellerimi ince beline indirdim. Bol boşluğu okşarken, bir yandan boynundaki lavanta kokusunu içime çekiyordum. Bu koku asla unutmak istemeyeceğim bir kokuydu ve bu kokuyu içime hapsetmek adına derin derin soludum. Boynumdaki ellerini daha da sıkılaştırdı ve ilgiye muhtaç bir bebek gibi iyice sokuldu bana. "Teşekkür ederim Jungkook..." diye fısıldadı kulağıma. Sesi çok titrek çıkıyordu. Bende onun kulağına fısıldadım "Teşekkür etme Taehyung..." 

Taehyung bir kelebekti. Çok kolay incinebilen bir kelebek. Ben ise bu kelebeği daima koruyacak olan kozası olacaktım. Onu her türlü tehlikeden koruyacaktım.

~~~~


Kesinlikle en çok zevk aldığım fic bu olacak ya minnoşlar. Tabi ki kaos da olacak da ilk önce şunları öpüştürelim. Kaos var aklımda. Sevgili olmaları çok uzun sürmez herhalde bakalım. Taehyung'umuza da bi travma sıkıştırdık. TAEKOOK İLE KALIN BAAY

One Love, Two Mouths / TaekookWhere stories live. Discover now