"Yani içerisi biraz havasız demek istedim, ben sizi şöyle oturtayım ve camları açayım." Göz devirdi ve kafasını eski konumuna getirerek onu yönlendirdiğim koltuğa doğru yürüdü. Bu pis kokuda nasıl böyle güzel kokmaya devam edebiliyordu ki? Gerçekten hayret.

Onu koltuğa oturttum ve "Adam mı öldürdün kardeşim, bu ne ya?" diye söylenerek koşar adımlarla pencereleri açtım. Keşke binayı temizleyeceğime onun evini temizleseydim. Böyle bir tipe çöp evde oturmayı hiç ama hiç yakıştıramamıştım. "Benim evime havasız der bir de," Oldukça kısık sesle konuşuyordum çünkü ev sahibimle aramı bozmaya hiç niyetim yoktu.

"Maddi durumun nasıl bilmiyorum ama haftalık gelen bir hizmetçi falan mı tutsan? Yani her yer leş gibi," Masaya doğru ilerledim ve kaç gündür orada durduğunu tahmin bile etmek istemediğim, neredeyse birazdan benimle konuşacak gibi duran pizza parçasına bakmamaya çalıştım. Mide bulandırıcıydı.

"Hatta dip köşe temizlik gerekiyor bu eve, şu kalın tülleri de çek içeri biraz hava girsin. Ayrıca aşırı kasvetli burası, nasıl sıkıntıdan ölmüyorsun hiiiiç anlamadım. Oksijeni özlemiyor musun, hasta olur-"

"Sen her zaman bu kadar çok konuşur musun?" Tuğrul araya girerek sözlerimi böldüğünde, yine motora bağladığımı fark ederek sustum ve bakışlarımı ayaklarıma indirdim. Hızlı konuşmaktan ben de memnun değildim ama kendimi tutamıyordum, ne yapabilirim?

"Ben senin iyiliğin için söylemiştim," aklıma gelen fikirle kafamı kaldırdım ve "Buldum!" diye bağırdım. Cidden, nasıl düşünememiştim ben bunu?

Bıkmış bakışları beni bulur bulmaz hevesle "İstersen haftada bir evini temizlemeye gelebilirim, kiramdan düşersin olmaz mı?" dedim.

Ne yazık ki asla ilgilenmemişti.

Tamam, demek ki sunduğum imkanları biraz arttırmam gerekiyordu. "Temizlik yaparken hiç konuşmam, kaygan zemin yazan tabelayı tam şuraya koyarım" Elimle salondaki boşluğu gösterdim. "Hem böylece diğer işime de zaman kalır?"

"Diğer işim dediğin milleti dolandırmak mı?"

Kendimi zorlayarak güldüm, bu adamda da deve kini vardı gerçekten. "Ayıp ediyorsunuz ama artık," dedim, alındım gücendim ses tonumla. Alaylı bir ifadeye büründü yüzü. "Sana insanları dolandırmak için vakit kazandırma mı istedin az önce?"

Yani, teorik olarak biraz ona çıkmış olabilirdi ama pratik anlamda asla öyle bir şeyi kast etmemiş, hatta kendimden öte onun iyiliğini düşünerek, ona daha ferah bir yaşam alanı sunma amacı gütmüştüm.

Ama elin tefecisi iyi niyetten ne anlardı ki? Kanatlarım bile çıkacaktı yakında, gerçi sırtımda kanat görse onda da beni uçup milletin parasını çalacağım sanardı bu adam, bana güveni gözler yaşartıcıydı.

"Kabul ediyor musun, etmiyor musun?" diye sordum ters ters. Beyefendiye de yaralanılmıyordu gerçekten, hayır parasını vermesem gam yemezdim de, hem maddi zorluğa hem de bu hallere düşmüştüm. Hiç adil değildi.

Tuğrul oldukça tepkisizdi, beni dinlediğinden bile şüpheliydim. Nedense son cümlemde kafasını kaldırıp kısa bir an da olsa bana bakmıştı. "Çok para vermem," dediğinde omuz silktim.

"Sorun değil, zaten şu sıra masrafım çok fazla yok. En azından yediğim yemek çeşidini arttırırım," İğneliyordu falan ama yaptığı iyilikleri de görmezden gelecek değildim, bu yüzden gülümsedim. Evi ederinden çok daha ucuza bana vermiş olması bile benim için büyük bir jestti.

"Temizlik yaparken çok konuşulmasından da hoşlanmam,." Kafamı aşağı yukarı salladım ve elimle ağzıma hayali bir fermuar çektim. "Dedim ya ben zaten konuşmayı hiç sevmem, özellikle de temizlik yaparken."

DİP: ACININ KRALLIĞI Onde histórias criam vida. Descubra agora