2.1- why he makes me feel like it's so real?

Comincia dall'inizio
                                    

Gözünden akan bir damla yaş süzüldü yanaklarından. Daha sonra Harry'nin tişörtünü buldu ıslaklık. Harry uzun bir süre onu bırakmamış, Louis de bırakması için bir hamle yapmamıştı.

Harry'nin kapalı gözleri de birkaç saniye sonra açıldı, kokusunu derince solurken "Tanrım..." diye fısıldadı kendi kendine. Louis onu duymuyordu bile. "O kadar güzelsin ki Louis..."

Harry, onu ne kadar özlediğini düşünmek bile istemiyordu. Bu özlem hissini kenara atmaya o kadar alışmıştı ki, onu gördüğü her anda elleri titremeye başladığı gibi özlemini düşündüğü her anda da yere çöküp ağlamaya başlacağını biliyordu.

Yıllardır bu halde olmalarına ağlardı, bu halde olmalarının kendi suçu olmasına ağlardı, birlikte oldukları o sürede yaptıkları hatalara ağlardı, karşısındaki çocuğun artık kendisinin var olmasına bile inanmamasına ağlardı, onun ne kadar güzel olduğuna ağlardı. Ağlayıp iç çekilecek o kadar konu vardı ki... Harry şimdilik sadece onun yanında olmaya ve ona iyi hissettirmeye odaklanacağı için bütün bunları yeniden bir kenara atmalı ve anda kalmalıydı.

"Hemen bana inanmanı beklemiyorum." dedi ellerini onun sırtında gezdirirken. "Sadece şans vermeni istiyorum, bir gün bana inanacağını biliyorum... Ben-"

Cümlesi Louis'nin yavaşca kolları arasından çıkmasıyla kesildi. Louis Harry'nin gözlerine baktı, uzun süre sonra ilk defa böylesine derin inceledi yeşillerini. Bekledi, Harry ona izin verdi. Sonunda gözlerinin onunkilere nasıl benzediğine karar verdi. Bu kadar benzemesi imkansızdı. Kendi zihninde kendisini yaratırken bile bu kadar benzetememişti.

"Louis..." diye fısıldayarak sessizliği bozdu Harry. "Arada sırada gelsem, benimle beş dakika olsa da buluşur musun?"

Omuzlarını kaldırıp indirdi yavaşca. Karşısındaki bedenin bu kadar gerçek hissettirmesi ve bu kadar hızlı etkisi altına alması sinirlerini bozuyordu. Ya gittikçe daha da kafayı yiyorsa ne olacaktı?

"Bu olabilir demek mi?"

Harry'nin sorusunu kafasını sallayarak onayladıktan sonra onun sevinmesine kalmadan "Hâlâ sana inanmıyorum" diyerek kendisini açıklama gereği hissetti. "Sadece, deneyebilirsin işte."

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim..."

Harry dayanamayarak kollarını tekrar Louis'ye sarmak için hareketlendiğinde Louis bir adım geriye giderek kaçmıştı bu sefer. Bir kez daha kendisini bırakmak istemiyordu, kendisini yapabildiği kadar tutmalıydı.

Harry buna takılmayıp anlayışla karşılarken "Yarın gelsem olur mu?" diye sordu hevesle. "İstemezsen kendime engel olmaya çalışırım Louis, seni rahatsız etmeye başladığım anda bana söyle çünkü her gün gelmem çok olası."

"Ben istemezsem gelmeyi kesecek misin bu sefer?"

Harry ne kadar bunu istemese de kafasını salladı. Neler yaşadığını ve bu soruyu neden sorduğunu biliyordu artık, ona göre davranmalıydı.

"Tamam," dedi Louis, çoktan ona inanmaya başladığından habersiz bekleyen Harry'ye karşı. "Söylerim."

"Louis biraz daha sarılabilir miyiz? Sadece çok özledim ve asla yeterli gelmiyor..."

"Ben sarılmadım, sen bana sarıldın?"

"O zaman, ben biraz daha sarılabilir miyim?"

Louis yeniden ona teslim olması uzun sürmedi, az önceki direnme kararı beş dakika bile sürmemişken başını aşağı yukarı salladı. Harry gülümseyerek tekrar kollarını etrafına sarmıştı. Yüzünü omzuna yaslarken, Louis de yeniden kafasının onun omzuna yaslanmasını engelleyememişti.

Yeterince uzun bir süre sonra Louis geri çekilerek ondan ayrıldığında Harry aslında konuşmanın başında sorması gerektiği soruyu "İyi misin?" diye fısıldayarak sordu.. Louis bu sefer onu duymuştu.

"Hastayım."

Louis'nin sesi, konuşmalarının başından bu yana o kadar yorgun ve çaresiz çıkmıştı ki Harry ağlayacak gibi hissetti. Kendisini tutmaya çalışıp "İyi olacaksın." diye mırıldanırken çenesinin titremesine engel olamadı. Louis de cevap vermemişti. Bu yüzden tekrarlama ihtiyacı hissetti. "İyi olacaksın Louis."

"Şu an kiminle konuştuğumdan bile emin değilim." dedi başını iki yana yavaşca sallayarak. "Odama döndüğümde doktorun söylediği tek bir kelimeyle olduğum yere inanmayı bile bırakabilirim. Ne demek iyi olacağım? Her gün bunu kendime söylüyorum ama gel gör ki sadece lafta kalıyor."

"Zamanla hepsi geçecek," dedi buruk bir tebessüm ederek ona güvence vermeye çalışırken. "Sadece inancını kaybetmemen ve zamanın yaralarını iyileştirmene izin vermen gerekiyor."

Louis'nin boğazına kadar gelen ve nefes almasını engelleyen o kadar çok cümle vardı ki, gözlerini kapayıp birkaç saniye derin nefesler alarak beklemesi gerekti. Hepsini, eğer gerçekse, bundan emin olduğu bir gün yüzüne bağıracaktı. Sadece emin bile olmadığı şey için nefeslerini tüketmek istemiyordu.

"Acıktım." dedi tekrar onun gözlerine bakarak. "Gidip yemek yesem iyi olacak."

"Sana bir şeyler ısmarlayabilir miyim? Buraya gelirken aşağıda bir kafe gördüm, çok şirin gözüktüğü için bir gün seninle gitmeyi soracaktım ama hemen şimdi-"

Harry'nin büyük bir heyecanla konuşmasını "Hayır" diyerek böldü. "Burada yemem daha iyi olur. Hem izin vereceklerini sanmıyorum."

"Oh, pekâlâ..."

"Ben gideyim artık."

"Son kez sarılma-"

"Yeterince sarıldın."

Harry'nin bu sefer sessiz kalarak beklemesinden yaralanarak yavaşca arkasına döndü ve oradan ayrıldı. Odasına ulaştığında penceresinden onun hâlâ orada beklediğini görebiliyordu.

Neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Kafasının içindeki bütün karışıklığa, sanki yeterince derdi yokmuş gibi karşısındaki hayaleti gülüp duruyordu. Her şeyi görmezden gelmek için yemeğini yedikten sonra yaptığı kısa bir kestirme ardından öylesine pencereden etrafı incelerken bile hâlâ beklediğini görmüştü. Daha sonrasında bakmayı bıraktığı için ne zaman gittiğinden haberi yoktu, olmasını da istemiyordu. Onun hakkında her şey yeterince kafasını yoruyordu zaten.

Lost His Mind || Larry Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora