Bana Söylediğin İlk Söz

Start from the beginning
                                    

"Randevu aldın mı?"

"Hastanede tanıdığım biri var. Onu aradım sabah her şeyi ayarladı."

Başımla onaylıyorum ve aklıma birden bir şey geliyor. Kötü bir ihtimal! Ellerim titremeye başlıyor, elimdeki bardağı bırakıyorum.

"Ya hamile değilsem Deniz." diye fısıldıyorum. Ya hamile değilsem, ya testler yanıldıysa o zaman o eve geri dönmek zorunda kalırım. Tam kaçabilme ihtimalim doğmuşken, tam senin yanında kalabilme ihtimalim doğmuşken o eve nasıl dönerim. Üstelik dördüncü kez kaçmış olduğum muhtemelen anlaşılmış olacak, o zaman babamın öfkesinden nasıl kaçacağım.

"Bunu o zaman düşünürüz." diyor. Yeniden öfkelendiğini hissediyorum. Bir tek öfkesini hissedebiliyorum zaten. Gözlerimi kapatıp nefes alıyorum.

"Yemeğini ye Melodi." diyor.

Adımı dudaklarından bedenime akıyor ve sakinleşiyorum. Gözlerimi açtığında onunda öfkesinin yerini taş suratının aldığını görüyorum. Sessizce kahvaltı ederken o da sigara içiyor. En sonunda kahvaltım bitiyor ve odaya geçip giyiniyorum. Uzun zamandır ilk defa ne giyinmem gerektiğinin paniğini yaşamıyorum. Kot ve lacivert tişört, altına da spor ayakkabılar. Günün stresi midemin kasılmasına sebep oluyor. Kapı tıklatılıyor ve Deniz'in sesini duyuyorum.

"Hadi hazırsan çıkalım."

Evden çıkıyoruz ve Emre'nin korkunç arabası kapıda bekliyor. Arabaya binip, arka koltuğa oturuyoruz ve Emre neşeyle bizi karşılıyor.

"Biriniz yanıma oturyadınız lan. Şoför müyüm ben." diyor.

Deniz hırlama ile homurdanma arası bir ses çıkarıyor ama ben gülüyorum. Buraya geldiğimden beri Emre beni güldüren tek kişi. Neşesi olduğu yeri ısıtıyor. Sanki kötü hiçbir şey yakınımıza uğrayamazmış gibi hissediyorum. Yola çıktığımızda aklıma bir şey geliyor.

"Emre senin işin yok mu?" diye soruyorum.

"Var grubun ayakçılığını yapmak. Getir götürcüyüm ben yenge. İşim varmış yokmuş hiç fark etmez. Hatta uyuyup uyumadığım da fark etmez Emre Bey hep hazırda bekler." diye homurdanıyor. Deniz konuşmaya katılmayıp camdan dışarıyı izliyor. O giremediğim alana gittiğini hissediyorum. Benim, dünyanın, kimsenin olmadığı o alana.

"Bilgisayardan para kazanıyorum diyelim yenge." diyor. Ona bakıyorum ama başka bir şey söylemiyor. Burada kişisel soru sorulamaz diye bir kural var herhalde diye düşünüyorum. Herhalde kimse birbirine özel sorular sormuyor.

En sonunda koskocaman bir hastane binasının önünde duruyoruz. Midem yeniden korkuyla kasılmaya başlıyor. Tüm endişelerim geri geliyor. Hastaneye girdiğimizde korkunç bir kalabalık ve kokuyla ile karşılaşıyoruz. Daha önce hiç devlet hastanesine gelmediğimi fark ediyorum. Hoş çok fazla hastaneye de gitmedim.

İçerisi inanılmaz kalabalık. İnsanlar bağırıp koşturuyor ve sürekli anons duyuluyor. Danışmaya yöneliyoruz ama insan kalabalığından danışmaya yaklaşabilmemiz on dakikamızı alıyor. Danışmada yoğunluktan ağlayacak gibi görünen görevlilerden birine Deniz bir şeyler soruyor. Görevli telefonla birlerini arıyor ve en sonunda bize dönüp "Selim Bey sizi bekliyor diyor. Yedinci kata çıkıp jinekoloji bölümüne gidin." Sonra "sıradaki" diye bağırıyor.

İnsanlar bizi iterek soru sormaya çalışıyor. Deniz beni kolumdan sürükleyerek asansörde sıra bekleyen Emre'nin yanına götürüyor.

"Valla kanka buradan direk acile inelim bence. Kalabalık beni yedi lan." diye fısıldıyor insanları itelerken.

"Yenge iyi misin? Çekilsene teyze Allah Allah. Gel abi sen şöyle yenge sen de gel. İttirmesene arkadaşım." diye homurdanarak asansörün kapısına doğru ilerliyor. Kalabalık da itiraz edip onunla birlikte homurdanıyor. Nefes alamıyorum ama en sonunda asansör geliyor ve asansörden onlarca insan inmeye çalışırken onlarca insan da binmeye çalışıyor.

Sonunda asansöre biniyoruz ve asansör hareket ediyor. İçerdeki yoğun sıkışıklıktan nefesim sıkışıyor. Köşeye sıkıştıkça sıkışıyorum. Asansör her katta duruyor. Deniz'in tişörtüne yapışıyorum. Sakince bana bakıyor. Emre ise kalabalıkla benim arama girip ezilmemi engelliyor. En sonunda iniyoruz ve hızla doktorun odasını arıyoruz. Sonunda odayı buluyoruz. Hamile binlerce kadın ve eşleri gözlerini dikip bize bakmaya başlıyor. O sırada aklıma birinin beni tanıyabileceği geliyor. Hamile olmama ihtimalime, bir de tanınma korkusu yerleşiyor. Kafamı önüme eğiyorum ve Deniz odanın kapısını tıklatıyor. Kapı açılıyor ve hasta bakıcı bize dışarı çıkıyor.

"Deniz abi biraz bekleyin. Çağıracağım sizi." diyor. Beklemeye başlıyoruz. Ne kadar beklediğimizi bilmiyorum ama herkes bize bakıyormuş gibi geliyor. Kafam önüme eğik Deniz'in arkasına saklanmaya çalışıyorum. Anlamayan gözlerle bana bakıyor.

"Biri beni tanıyabilir" diye fısıldıyorum. Başıyla onaylayıp önüme geçiyor. Emre ise diğer tarafıma geçiyor. İnsan duvarı ile gerçek duvar arasında sıkışıp kalıyorum. En sonunda kapı açılıyor ve hastabakıcı bizi çağırıyor. Emre dışarıda beklerken biz içeri giriyoruz ve kendimi sevimli bir doktorun karşısında buluyorum.

"Merhaba" diyerek bizi karşılıyor. Karşısına oturuyoruz.

"Pekâlâ, sorununuz nedir?" diye soruyor. Odanın içinde bir sessizlik oluyor.

"Sanırım hamileyim." diyorum. Doktor bize bakıyor.

Sonra soru sormaya başlıyor. En son ne zaman adet olduğumu, bebeğin kaç haftalık olduğu, hangi testleri yaptığım gibi sorular geliyor. Ben sorularını cevapladıkça notlar alıyor. En sonunda uzanmamı söylüyor. Deniz sedyeye geçmeme yardımcı oluyor. Uzanıyorum ve doktor kasıklarıma soğuk bir krem sürüyor. Heyecandan ne olduğunu çok fark etmiyorum bile. En sonunda kasıklarıma bir aletle bastırmaya başlıyor. Bir müddet sonra bir şey duymaya başlıyorum ve kalbim tekliyor. Hayatımda duyduğum en güzel sesi duyuyorum. Bebeğimin kalp atışları odayı dolduruyor. Gözlerimi kapatıyorum. Bu bana söylediği ilk söz diye düşünüyorum. Bu bebeğimin bana ilk kelimeleri.

Deniz

Kalp atışları odayı doldurduğunda nefesim kesiliyor. Düzenli ses odayı doldururken ilk defa bir bebeğimin olacağını anlıyorum. Başım dönüyor. Kendimi garip hissediyorum. Bir yandan ailemin katilinin kızının benim bebeğime hamile olduğunu fark ediyorum, bir yandan da Melodi'nin orada gözleri kapalı yatarken ne kadar güzel göründüğünü.

Güzelliği içimi acıtıyor ve bebeğin kalp atışları paniklememe sebep oluyor. Bir çocuğum olacak ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Bilinçsizce Melodi'ye bakıyorum.

İçim öfke ile doluyor. Tüm odayı dağıtmak isteyen bir öfke. Buradan çıkmam gerek, buradan hemen şimdi çıkmam gerek.

Geri dönüp odadan çıkıyorum. İnsan kalabalığına aldırmadan ilerlemeye başlıyorum. Emre'nin adımı söylediğine aldırış etmeden hızla ilerliyorum. Merdivenlerden inip kendimi hastanenin dışına atıyorum. Nereye gittiğimi bilmeden hızla yürüyorum.

Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum diye düşünüyorum. Baba böyle olmasını istemedeyim diye düşünüyorum. O kadının hamile kalmasını istemedim. Orada öyle yatarken ne kadar güzel olduğunu düşünmek istemedim. Bebeğin sesini duyunca mutlu olmak istemedim. Bunları istemedim baba özür dilerim. Çok çok özür dilerim.

Hastanenin dışında duvar kenarına oturuyorum. Dizlerim beni taşımıyor. İçimden tekrar tekrar özür diliyorum. Babamdan, annemden, kendimden. Çaresizliğimden özür diliyorum. Ve içerde o yatakta yatan kadından.

Gözyaşlarımın yanaklarımdan aktığını hissediyorum. Öfkem içimde kapana kısılmışçasına dolaşıyor.

Özür dilerim, çok özür dilerim senin yerine ben yaşadığım için özür dilerim baba. Benim için yaptıklarından özür dilerim. Benim için kendini feda edişinden özür dilerim baba. Ölen kadının canı benden daha değersiz olduğu için özür dilerim. Benim için canını veren o kadından ve senden baba...

Annemden...

Özür dilerim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 17, 2015 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

İntikamın NotalarıWhere stories live. Discover now