3: Bir Küçük Kargaşa

Start from the beginning
                                    

Küçük bir yokuş çıktığımda yükselen bağırış sesleri ile acaba kavga mı var diye düşünsem de, yaklaştıkça kurulan pazardan yükselen sesler olduğunu idrak etmiştim. Bir umut belki orada kadın bulabilirim niyetiyle pazara doğru ilerledim.  Ve tam da umduğum gibi bazıları renkli çarşaflar, bazıları ise benim gibi bol entari üzerine uzun yelekler giyerek pazarda alışverişlerini tamamlıyorlardı.

Yalnız dolaşan bir kadın gördüğümde tam ona doğru yaklaşıyordum ki bir şey, daha doğrusu bir adam dikkatimi çekti. Dönemin şartlarına göre giyinmiş ve kıyafetlerinden çok da varlıklı olmadığı belli olan adam, daha fiyakalı bir adamın arkasından yaklaşmış ve kuşağında asılı duran keseyi almış bana doğru koşuyordu. Her ne kadar dikkat çekmemek adına müdahale etmemem gerektiğini bilsem de polislik içgüdülerim yakama çoktan yapışmıştı bile. Adam bana iyice yaklaştığında, sonrasının başıma bela olacağını bildiğim halde adamın ayağına çelme taktım. Adam iki seksen yere uzanırken, elindeki kese fırlamış ve altınlar yere saçılmıştı. Olay olduğunu anlayan kalabalık kenara çekilmiş ve adamın  bulunduğu yerde küçük bir açıklık oluşmuştu.  Yüz üstü yere düşen adam başını çevirip, onu bu hale getiren kişiye yani bana baktı çatık kaşlarının arasından. Bakışlarına aynı şekilde karşılık verdiğimde başını çevirip bir yere baktı ve başıyla beni işaret etti. Baktığı yere baktığımda, kıyafetleri yerdekiyle hemen hemen aynı olan üç adam bana doğru geliyorlardı. Harika(!) ben basit bir hırsızlığı önlediğimi sanırken meğer iş organize işlere girmişti. Gerçekten harika(!)

Adamlar üzerime doğru gelirken hızla kalabalığa doğru ilerledim. Parası çalınan adam sakince hırsıza doğru ilerlemeye başlayınca hırsız olan peşimdeki adamlara katılamadan yerdeki altınlardan bir kaçını alıp tabana kuvvet ters istikamette koşmaya başladı.

Onlara bakmayı bırakıp koşar adımlarla pazarın içinde ilerlemeye devam ettim. Arada bir arkamı kolaçan ediyordum. Adamlar hala peşimdeydi. Anlaşılan kolay kolay da ayrılmayacaklardı peşimden. O zaman ben de üzerime düşeni yapardım.

Tezgahlar arasında bir açıklık bulduğumda oradan geçip ara sokaklardan birine girdim. Ama ne yazık ki girdiğim sokak, çıkmaz sokaktı. Ben böyle şansı seveyim mi, yoksa ona söveyim mi bilemiyordum artık.  Etrafta bulunan tek tük evler, bir yandan sakinleştirirken bir yandan da tedirgin ediyordu beni. Olduğum yerde duraklayıp derin bir nefes aldım ve arkamı dönüp sırtımı sokağın çıkmaz duvarına yaslayıp adamları bekledim. Kendi zamanımda Rusya devlet başkanı olan Vladimir Putin'in de dediği gibi 'Eğer kavga kaçınılmaz ise, ilk yumruğu sen at!' 

Nihayet bana doğru geldiklerinde yüzümü ve saçlarımı sardığım atkıyı başımdan çıkardım ve görüş açımı netleştirdim. Başımı açtığımda yaşadıkları şaşkınlığı buradan bile çok net sezmiştim. Fakat asıl konuyu çabuk hatırlamış olacaklardı ki, şaşkınlıkları kısa sürmüş üzerime doğru gelmeye devam etmişlerdi.

Sırtımı yasladığım duvardan uzaklaştım ve ben de onlara doğru ilerledim. Karşılarına geldiğimde alayla gülümseyerek yüzlerine baktım.

"Buyurun beyler, birine mi bakmıştınız?" dedim aynı alayla. Alayımı anladıklarından olsa gerek kaşlarını çattılar.

"Ecnebi misin sen?" dediğinde yüzümü buruşturdum. Konumuz bu muydu şimdi?!

"Ben ecnebi değilim ama, anladığım kadarıyla sen tam bir şerefsizsin."  kaşlarını çatarak üzerime iyice yürüdü. Sorun değildi, yaklaşması işime gelirdi.

"Sen ne dersin bre aşüfte!" sözlerini sarf ederken sağ elini kaldırmış yüzüme tokat atacağı esnada, gözlerim kaldırdığı kolunun arasından bize doğru yaklaşan üç kişiyi yakaladı. İnsanları en kolay kıyafetlerine bakarak değerlendirebildiğim için bu gelenleri de kıyafetlerine göre analiz ettiğimde varlıklı kişiler olduğunu ve etrafa attıkları biz her şeye hakimiz bakışlarından da muhtemelen devlet görevlileri olduğunu anladığımda yüzüme doğru gelen tokattan adamın elini kırarak değil, sadece eğilerek kurtulmayı tercih etmiştim. Birde devlet görevlileriyle başımı derde sokamazdım. Zaten içlerinden biri yeniçerileriyle etrafta yana yakıla beni arıyordu. Yeni belalara hiç gerek yoktu.

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now