"Şehzadem, Acem hududuna o kadar yakınız ki Osmanlı toprakları nerede bitiyor Aceminkiler nerede başlıyor meçhul."

Uzaktan gelen atlı sesleri duymamızla telaşla koşturdum ve oturan oğullarımın önüne geçtim. Orhan da kardeşi Osman'ı arkasına almıştı.

"Kim bunlar?" diye sordum korkuyla.

"Acemler," dedi Hüseyin Çavuş.

Ben ve askerlerim kılıçlarımızı kınından çıkarıp atlı Acemlerin gelmesini bekledik. Karşımıza kadar geldiklerinde en öndeki garip kavuklu asker konuştu.

"Şehzade Sultan Ogeday, ben Şah Tahmasp Hazretleri'nin hususi ulağı Merban Çavuş. Kötü bir niyetimiz yok, inanın." Atından inip bana selam verdi. "Acem Diyarı'na hoş geldiniz şehzade hazretleri, beni yüce şahımız Tahmasp Hazretleri gönderdiler."

"Niyetim topraklarınıza girmek değil, Kars Kalesi'ne gitmek. Hudutlarınızı çiğnediysek geri çekiliriz."

"Başınıza gelenleri işittik şehzade hazretleri lakin Kars sizin için emniyetli değil, aldığımız istihbarata göre Kars'a doğru yürüyen on bin kişilik bir ordu var. Şahımız emniyetiniz için sizi Kazvin'de ağırlamak isterler, zannediyorum ki şahımızın bu iyi niyetli davetine icabet edeceksinizdir."

Arkamda oğullarım, Hüseyin Çavuş ve Atmaca ile birlikte Kazvin'e, şahın sarayına girdik. Şah karşımda oturuyordu, anlattıklarından daha da çirkindi. Karşısına dikildiğimde kollarını iki yana açarak beni karşıladı.

"Şehzade Ogeday Hazretleri, sarayıma hoş geldiniz."

"Hoş bulduk, gösterdiğiniz hürmet ve misafirperverliğe minnettarım," dedim kayıtsız görünmeye çalışarak.

"Sultan Süleyman'ın kendisine en çok benzeyen şehzadesinin siz olduğunu işitmiştim, doğruymuş. Ona isyan etmek cesaret ister."

"Ben Sultan Süleyman'a isyan etmedim, etmem. Zaten bu mümkün değil zira cihanın hiçbir hükümdarı Sultan Süleyman Han'ın kudretiyle baş edemez, kıyas dahi edilemez. Benim savaşım yalnızca Şehzade Selim'ledir."

"Bunları konuşacak epey vaktimiz olacak. Uzun ve meşakkatli bir yoldan geldiniz, sarayımda en iyi şekilde ağırlanacaksınız."

Akşam olduğunda şah beni akşam yemeğine çağırmıştı. Benim için bir ziyafet düzenlemişti. Müzik çalıyor, hatunlar raks ediyordu. O iştahla yemeğini yerken ben pek bir şeye dokunmuyordum.

"Nedir sizi böyle huzursuz eden, şerefinize verdiğim ziyafetten hoşnut değil misiniz?" diye sordu yemeğimi gördüğünde.

"Bilakis kusursuz bir sofra. Şah Hazretleri beni karşılamanız, sarayınızda ağırlamanız büyük cömertlik. Bunu hak edecek ne yaptığımı merak ediyorum doğrusu." Gülümsedi.

"Kardeşim rahmetli El Kas Mirza'yı tanırdınız, değil mi? Yıllar evvel İstanbul'da nasıl karşılandığını hatırlıyorum da, benim bu yaptıklarım devede kulak kalır. Siz de onunlaydınız, bana karşı birlikte savaştınız."

"Anlaşılan vakit intikam vakti."

"Bakın şehzadem, kulağınıza küpe olsun diye söylüyorum. Bir hükümdar kararlarını alırken intikam, öfke, nefret gibi hislerle beslenmez. Düşündüğü tek şey devletinin ali menfaatleridir."

"Madem öyle benim buradaki varlığımla ne elde etmeyi umuyorsunuz Şah Tahmasp?" diye sordum açıkça. Bu sorum onu gülümsetti.

"Savaşınızın yalnızca Şehzade Selim'le olduğunu söylediniz ve ben size inanıyorum ama Sultan Süleyman için bu böyle değil, katlinize ferman verdi. Siz de bu yüzden benim topraklarıma geldiniz, öyle değil mi?"

İktidar Oyunları | ognis.Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang