Aura ve Zaman Küresi

36 3 2
                                    


Takvime baktı Aura, bakışları o noktada uzun süre takılı kaldı. Nasılsa zaman kavramını bir sandığa kilitlemişti artık. Zaman, yani gün, ay, yıl uyumlu fanilerin aracıydı ve kendisini sıyırmayı bilmişti. Bal köpüğü gözlerinde beliren hafif ışık, sık sık kırpılan göz kapaklarına rağmen ben oradayım diyordu. Nasıl başarmıştı? Normalde gözlerim hiç böyle parlamaz diye geçirdi içinden. Kapının aralığından geçen uğultuyla hafif irkildi. Uzun ince, cılız bacaklarına baktı, kollarını inceledi. Geri dönmüşüm dercesine her yanını inceliyordu aynada deli gibi. Annesi Dupnisa, elinde örgü fileyle kapıdan girdi. Ayaz var dışarıda Aura, haydi şu elimdekileri al tezgaha koy, ben ısınayım biraz. Fileleri mutfak tezgahına yerleştirdi Aura. O anda ışığı yanıp sönen telefonuna baktı. Sessize almıştı. Arayan Byron yani Bay Melton idi. Gecenin bir vakti kaybolmasına sebep olan o kürenin sahibi... Byron, telefonunu bilmiyordu. Kendisi de vermemişti. Ancak bu duruma şaşırmadı. Zaman küresi sahibi birisi için, onu bulmak zor iş değildi zaten. Ancak Aura, şaşırma durumlarından alışkanlık durumuna geçtiği zaman bir profesyonele dönme yoluna girmişti. Ve Byron, onun ne kadar bilgiye sahip olduğunu merak etti durdu. -Haydi, Aura, çorbalar soğudu, gel artık. Telefonu bıraktı mutfak tezgahına Aura yemek masasına doğru ilerledi...

***

Küredeki titreşimlerin renginde değişim meydana gelmiş. Yeşilden kırmızıya dönmüştü. Üstelik sinyaller daha güçlü ve titreşim küreyi sallamaya başlamıştı. Byron geniş koltuğunda sadece iki üç parmağıyla hareket eden bir robot gibi yaşıyordu. Hareket kabiliyeti vardı, ancak ne var ki, bu kabiliyetini acil durumlar için kullanma şansı vardı. Byron, doğuştan yürüme engelliydi. Onun bu engeli, mekanik bazı yönlerini keşfetmesine yol açmıştı. Yaşadığı negatif hislerin duygudan kaynaklandığını bildiğinden, bu hislerini yaşam sistemine bir girdi sayıp, öğrendiklerinden oyun kurgulamıştı kendine. Hayatında az insanla yaşamış 70 yaşına gelmiş olan Byron, yakınlarını kaybettikten sonra tek başına yaşıyordu. Aura ise Byron'un ev işlerine yardım eden arkadaşı Juster'in yerine 1 günlüğüne geçmişti. Byron'un şartı ise kendisini hiç kimsenin görüp, rahatsız etmemesi idi. Talimatlarını, evin her köşesine astığı megafonlarla duyurması idi. Bu gizemli adamın garip önerisine hem saygı duyuyor, hem de meraktan ölüyordu Aura. Salondaki merdivenin yerini değiştirdiği esnada -Bırak yerinde kalsın, deyişiyle bile ürpermişti. Odaların duvarlarına çaktırmadan bakıyor, kameraları görmeye çalışıyordu. Ancak gözle görebileceği bir kamera dahi yoktu ortalıkta. Bir ara elektrikler kesildi. O zaman öyle korkmuştu ki. -Bay Melton diye sesleniyor ancak yanıt alamıyordu. Odayı aydınlatacak bir şeyler ararken küreyi fark etmişti. Bir fener ışıldak gibi onu kullanacak ve Byron'un odasına ulaşmaya çalışacaktı. Ancak o telaşta sendeleyip düşürmüştü elinden, kürenin kaybolduğunu sandı. Çantasına yuvarlandığını bilmeden... Hiçbir ses gelmemesi üzerine oradan çıkıp uzaklaşmayı seçti. Aydınlığa doğru koştu koştu. Sokaktaki sesler ve araç farları ona derin bir oh çektirmişti. Biraz yürüdükten sonra Juster'e telefon açtı. İşi yarım bıraktığını elektriklerin kesildiğini, bu durumu Bay Melton'a izah etmesini rica etti. Juster telaşla haykırdı. -Tanrı aşkına ne yaptın sen?

-Oradan rastgele çıkamazsın, lütfen beni arama!!

Şaşkın bir şekilde etrafına bakındı Aura, neler oluyordu? Dalgın şekilde düşünürken hız yaparak üzerine gelen bir araçtan kendisini güçlükle sıyırdı. Sinirli şoför haykırmıştı geriden. "Hey, kafan mı iyi dostum?"

Byron'un evine geri dönmeyi düşündü. Tekrar Juster'e telefon açıp bu durumu haber verecekti. Sonrasında o küreyi çantasında buldu. Karanlıkta inceleme fırsatının olmadığı küreyi, bir parkta bankın birine oturarak inceledi. Üzerinde rakamlar vardı sadece. İçinde bir mum ışığı gibi titreşen yemyeşil parlak bir ışık. Hiç nedensiz, geçen yıl ayrıldığı eski nişanlısı Nicolas aklına geldi. Asma köprü üzerinde dengede gitmeye çalışırlarken birbirlerine sarıldıkları an. Dört yapraklı yoncayı onun gömleğinin cebine koyduğu an. Nicolas'ın onu ailesiyle tanıştırdığında, babasının oturduğu koltuğunda hışımla asasını yere vurduğu anı. Düşündükçe çağrışımlar akıyordu. Bu gelgitleri durduramıyordu. Kardeşi John'un ardında bir not bırakarak kaybolduğu güne dair, annesinin üzüntüsü... Kendisinin ne kadar ufak bir kız çocuğu olduğu. Juster'in ameliyatla alınan parmağından sonra onun elini izleyişi. Acı hissediyordu Aura, parmağı haddinden fazla ısınmıştı. Ancak zaman derinleştikçe acısı uyuşuyordu. Sonra can acısıyla elinden düşürdü küreyi. Tekrar küreyi almaya eğilirken 4 rakamının kırmızı bir renkle parladığını gördü. Anılarını bir günlükten okur gibi hafızasına getiriyordu bu küre. Hatırladıkları o yılın 4. ayı ve 4. günlere aitti. Nedenler çoktu ama ya cevaplar. Şimdi küre ondaydı, bu kendisi için müthiş bir zenginlik de sağlayabilirdi. Hatta insanlar aynı küreden sahip olmak için kendisine milyon dolarlar teklif edebilirdi. Hatırladıkları o kadar netti ki, acaba diye düşündü içinden. Bundan 5 veya 50 yıl sonrası için de bazı şeyleri öğrenme şansı olabilir miydi? Telefonuna gelen mesaj sesiyle doğruldu. Gönderici kısmında Juster yazıyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 09, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Aura ve Zaman KüresiWhere stories live. Discover now