"Bilmem, bakıyorlar işte. Sen neden bu saatte geldin." Onu geçiştirdiğimi anladı ama bu duruma sesini çıkarmadı. "Hayırdır, benden hesap sormaya mı başladın?" Aramızdaki birkaç adımı da aşıp tam yanımda durmuştu. Omuz silktim. "Belki öyle belki değil, ne fark eder ki?"

"Doğru, hiçbir şekilde umurumda değil."

Kıkırdadım. "Tanrım, beni aptal mı sanıyorsun? Beni böyle kırman duygularımı değiştirmeyecek." Beni tanımıyordu.

"Aptal olmasaydın bana aşık olmazdın."

"Seni kafamın en düzgün olduğu an sevdim, seni sevdikten sonra aptallaştım ben zaten."

Sadece yüzüme bakmakla yetindi. Belki de sessizlik bizim birbirimizi en çok anladığımız zaman dilimiydi. Bir şey demeden yavaşça okula doğru adımlamaya başladı. Beni geride bırakınca derin bir iç çektim ve sırtını izledim. Birkaç adım daha attığında olduğu yerde durdu ve başını bana çevirdi. "Spor salonunda maç yapacağız, gelmek ister misin?" Ciddi olup olmadığını anlamak istediğim için bir süre güzel yüzünü inceledim. "Tabii ki gelirim!" diye cevap verdiğimde sırıttı. Bu hoşuma gittiği için yüzümde bir tebessüm oluştu. Hızlı adımlarla yanındaki yerimi alınca birlikte bodrum kattaki spor salonuna doğru adımladık. Yanında adımlamak bana inanılmaz hissettiriyordu. Kavga etmiyorduk, atışmıyorduk. Sakince birlikte yürüyorduk. Gözlerimi ellerimize çevirdiğimde birbirinden uzak olduğunu görmek beni üzmüştü.

Ama bir gün o elleri sorgusuz sualsiz istediğim gibi tutacak ve öpecektim. Bunu biliyordum.

Spor salonuna geldiğimizde önümden ilerleyip ağır kapıyı itti ve ikimizde geçtik. Oldukça gürültülüydü. Gözlerim sahada duran çocuklarda gezindiğinde hepsini bir yerden tanıdığıma kanaat getirdim. Minho'nun olduğu takımda Chan'ı görünce göz göze gelmiştik. Bana el salladığında ben de gülerek kafamı eğerek selamladım onu.

"Bak Seungmin orada," Yanımda konuşan Minho ile işaret ettiği yere döndüm. "Onun yanına git." Seungmin'den bakışlarımı çekip tekrardan ona döndüm. Bu aralar aramızın iyi olmadığını hissediyordum.

"Aranız iyi olmasaydı seni benim evime göndermezdi." dedi ve çantasını bir kenara atıp üstünde duran hırkayı da çantasının üstüne bıraktı. Onu burada bırakıp oraya gitmek istemiyordum. Sanırım gerçekten Seungmin ile konuşmak istemiyordum. Bunun sebebi ise tamamen bendim. Kendimi onlara karşı mahçup hissediyordum.

"Hadi git Hyun, birazdan maç başlayacak."

Hyun.

Bunu ilk tanıştığımız zamanlar sürekli kullanırdı ama bir süre sonra ona kızıp durduğum için kullanmayı bırakmıştı. Oldukça özlemiştim.

Beni anında ikna edebilmek gibi bir güce sahip olduğu hiç hiç düşünmedim ve tribünlere çıkan merdivene ilermeye başladım.

"Başarılar!" dedim ona arkamı dönmeden ve gülümseyerek Seungmin sol tarafında boş olan koltuğa oturmak için ilerledim.

Fakat o sırada hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti. Yeji oturacağım yere benden önce oturmuş ve Seungmin'in ilgisini üstüne toplamıştı. ne yapacağımı bilememek bilemeyerek olduğum yerde durdum. Seungmin benim buraya gelmediğimi görmediği için kendimi ona göstermeye niyetim olmadığından arkam ona dönük şekilde üçüncü kısımdaki bir koltuğa yerleştim.

Buradan Minho'yu izleyebilirdim.

Yeji yüzünden bozulan sinirim Minho'nun gülüşerek arkadaşlarıyla konuşmasını görünce düzeldi. İstemsizce dudaklarıma bir tebessüm yerleşti ve onu izlemeye başladım. Sadece öğle arasında yapılacak bir maç olduğundan zaten kısa sürecekti. Fakat uzun sürse de onu beklerdim. Oyunculara koçluk yapan Yoshi başlamaları gerektiğini söyleyen birkaç cümle kurdu ve hızlıca oyun başladı.

narcissus, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin