"Çık dışarı," diye konuştum acıyla.

"Şehzadem.."

"Çık dışarı, biraz düşünmek istiyorum."

*

Ertesi gün dairemin dışından gelen bağrışlarla kapıyı açıp ne olduğuna baktım. Rüstem Paşa gelmiş, Atmaca'yı görmüştü ve onun boğazına sarılmıştı. Aceleyle onları ayırmaya çalıştım.

"Durun, emrediyorum!" Beni görünce çok şükür ki ayrıldılar.

"Ne işi var burada, bu kardeşimin katili," diye konuştu Rüstem Paşa nefes nefese.

"Atmaca artık benim has odabaşım, müsahibim," dedim Rüstem'e işaret parmağımı sallayarak.

"Şehzadem o bir katil!"

"Her şeyi unutacaksın, bundan böyle birlikte hareket edeceksiniz."

"Zinhar, bu haini öldürmeden bu dünyada bana rahat yok." Rüstem Paşa tekrar Atmaca'nın üzerine yürüyecekken onu ittim.

"Bu bir emirdir Rüstem, eğer benim yanımdaysan buna mecbursun! Mecbursunuz!"

İkisi de sakinleştiğinde onları daireme davet ettim. Ben divana ortalarına oturmuşken onlar da karşılıklı ayaktalardı. Birbirlerine kötü kötü baksalar da ben varken sesleri çıkmıyordu.

"Hakkınızdaki ithamlar maalesef çok ağır şehzadem, yara almadan kurtulmanız imkansız," dedi Rüstem Paşa.

"Tahmin ettiğim gibi derin bir çukur kazdılar önüme ama beni içine atamayacaklar. Asker toplamamız lazım, güçlü durmamız lazım."

"Zinhar böyle şeyler getirmeyin aklınıza şehzadem, mazallah yerin kulağı var. Her şeyi düzeltmek için bir yol vardır elbet."

"Hünkarımızın huzuruna çıkmanız en doğrusu şehzadem, ceza alabilirsiniz lakin vahim bir neticeyle karşılaşmayız," dedi Atmaca.

"Ya dediğiniz gibi olmazsa, ya hünkarımız idamıma ferman verirse? O vakit kim duracak önümde?" diye sordum korkuyla.

"Bunu yapabilecek tek bir kişi var, Hürrem Sultanımız. Zaten buraya kendilerinin arzusuyla geldim, bir an evvel payitahta dönmenizi ve hünkarımızın karşısına çıkmanızı istiyorlar. Malumunuz Hürrem Sultanımızın hikmetinden sual olunmaz, sizi hünkarımızın önüne atmaz. Emin olun."

Başımı salladım gönülsüzce. Valideme güveniyordum, o istiyorsa dönecektim. Ayağa kalktım ve bahçeye doğru yürüdüm. Edirne'nin beni misafir etme süresi dolmuştu.

*

Saraya girdiğimde hünkarımızın dairesine doğru yürüdüm direkt. Kapının önünde beni validem, Mihrimah ve Sümbül Ağa bekliyorlardı. Validem beni gördüğünde heyecanlandı.

"Ogeday, şükürler olsun arslanım." Bana uzattığı elini öptükten sonra sarıldık.

"Gelmeyeceksin diye öyle korktuk ki, hünkarımız pek sevinecek sözünü dinleyip gelmene," dedi Mihrimah gülümseyerek.

"Buraya gelmemin sebebi hünkarımızın sözü değil Mihrimah, validem böyle istediği için geldim."

"Ogeday ne olur inat etme, af dile hünkarımızdan," dedi validem üzgünce.

"Bunu istemeyin benden validem zira af dilemeyi gerektirecek bir kabahat işlemedim ben." Hünkarımızın ağasına döndüm. "Lokman Ağa, hünkarımıza geldiğimi söyle." Ağa başını sallayıp hünkarımızın dairesine girdi.

"Sana olan inancım tam, zerre kadar bir kabahatin olmadığını biliyorum lakin yine de sen hünkarımızın huyuna suyuna git. Ne kaybedersin, ağzından çıkacak iki laftan mı gocunuyorsun?" diye beni ikna etmeye çalışmaya devam etti validem.

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now