"Siz.. siz nasıl öğrendiniz?" diye sordum şaşkınca.

"Sen önce benim sualime cevap ver, Kütahya'da ne işin var? Maksadın ne, niye buraya geldin?!" Sinirle bağırmasına karşın gözlerimi yumdum sakin kalmak adına.

"Ne maksatla burada olduğumu herkesten iyi biliyorsunuz sultanım. Şehzademiz için geldim, bunu kendileri istediler." Sinirle başını iki yana salladı.

"Ogeday böyle bir şey yapmaz, benim razı olmadığımı bile bile böyle bir şey yapmaz!"

"Biz mümkünatı olmayan bir aşk için çırpınıyoruz sultanım, kimsenin razı gelmeyeceğini bilerek çıktık bu yola."

"Sakın bana aşktan falan bahsetme. Seni kim, hangi maksatla başımıza musallat etti çok iyi biliyorum. Vazifen bu, değil mi?" Fatma Sultan'dan bahsediyor olmalıydı.

"Benim tek arzum şehzademizle birlikte saadet içinde yaşamak fakat biliyorum ki buna mani olmak için elinizden ne geliyorsa yapacaksınız. Ancak tek çareniz var, canımı almak. Gerçi siz can almayı iyi bilirsiniz."

Bir anda elini kaldırıp bana tokat attı. Yanağım ateş gibi yanmaya başladığında şaşkınca elimi yanağıma götürdüm. Başım benden bağımsız yana doğru düşmüştü.

"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun, sen benim karşımda nasıl böyle konuşursun?!" Elimi yanağımdan çekip ona bir adım yaklaştım. Bu kadar sakin kaldığım yetmişti bence.

"Karşınızda herkesin ezilmesine, titremesine alışıksınız sultanım ama ben onlardan biri değilim. Benim adım Mahnisa, Edirne Beylerbeyi Mustafa Paşa'nın kızıyım ben. Ayşe Sultan'ın kızıyım. Yıllar önce canını aldığınız Pargalı İbrahim Paşa'nın dediği gibi 'Mazinin karanlığı bitmez, gölge gibi peşinizde dolanır.' Bir gün gelecek, herkes kendi döktüğü kanda boğulacak."

"Senin saraya ilk geldiğin günü hatırlıyorum da, şehzadelerimden birini ayartacağını söyleseler asla inanmazdım. Sen ne ara değiştin de böyle biri oldun Mahnisa?" diye sorduğunda sinirle başımı iki yana salladım.

"Ben değişmedim sultanım, kimseyi de ayarttığım yok. En az şehzademizin beni sevdiği kadar, ben de onu seviyorum. Peki ya siz sultanım, siz beni niçin sevmediniz? Niye şehzadenize layık görmediniz?" Cevap vermeyip gözlerini benden kaçırdığında devam ettim. "Aylar önce Nurbanu ayağınıza kapandığında onu Manisa'ya, Şehzade Selim'le göndermeye izin vermiştiniz. Ben de oradaydım, çok iyi hatırlıyorum. Peki ya beni niçin Şehzade Ogeday'ın etrafında istemiyorsunuz? Benim o köle hatundan ne eksiğim var?"

"Sorun da bu Mahnisa! Sen bir köle değilsin, hanedan mensubusun. Haremden biri değilsin, olamazsın da. Ayrıca Nurbanu vakti geldiğinde Selim'in arkasında dimdik duracak, gerekirse onun yerine de savaşacak. Peki ya sen, sen Ogeday'ın arkasında mı duracaksın yoksa korkup kaçacak mısın? Hanedandan olduğun için asilliğini bir kenara bırakıp Nurbanu'nun şehzadesini öldürebilecek misin? Yapamazsın, korkaksın sen! Sende o göz yok, mayanda yok bir kere! Nurbanu ne kadar bana benziyorsa, sen de o kadar Mahidevran'a benziyorsun. İkiniz de kaybetmeye mahkumsunuz."

-Şehzade Ogeday

Mahnisa saraya gelmişti. Ağlayarak validemin her şeyi öğrendiğini ve ona tokat attığını söyledi. Onu teselli etmesi için lalamla bırakıp sinirle validemin kaldığı daireye yürüdüm. Validemin de şu an en az benim kadar sinirli olduğunu tahmin edebiliyordum lakin Mahnisa'ya nasıl vurabilirdi? Haremdeki hatunlarla bir mi tutuyordu onu, böyle bir şey zinhar mümkün olamazdı.

"Nihayet geldin. Ne yapmaya çalışıyorsun sen, canıma kastın mı var?!" Validem bana dönerek sinirle konuştu.

"Asıl siz ne yapmaya çalışıyorsunuz validem? Mahnisa her şeyi anlattı vaka anlatmasına lüzum yoktu zaten. Kız perişan halde, ona vurmuşsunuz."

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now