Biz hareket ediyorduk!

Sürünen paçalarımı katlayarak kontrol odasına girdim. Rheyold tüm asaleti ile panellerin önünde duruyordu. Yanında da bir kaç kişi vardı. Ellerinde tuttukları büyük tabletlerde ona bir şeyler gösteriyorlardı. Koyu lacivert bir omuzundan astığı pelerinin sağ omuzunda altın işlemeli bir arma vardı. Aslan kafasına benziyordu ama tam olarak da ol olduğunu söyleyemezdim. İçinde ki beyaz gömleği kusursuzdu ve siyah kot pantolonu bacaklarını sarmıştı.

Çok, nefes güzel duruyordu. Benim aksime.

Ekranda ki gözleri direkt bana kilitlendi. Civa rengi gözlerinde kendi yansımamı görebiliyordum. Bakışları sıcak ve davetkardı. Benden çok şey istiyordu. Belki de hiçbir zaman ona istediğini veremeyecektim. Bazen ona kapılıyormuş gibi oluyordum. Bunu fark ettiğimde ise içime bir soğukluk düşüyordu, aniden buz kesiyordum. Ona kapılmamalıydım. Yine de bana bu şekilde bakarken çok zordu.

Diğerleri de bana bakınca gerginlikle ensemi kaşıdım. Tekrar içeri gitmek istemiyordum. Onlardan korktuğumu düşünmelerini istemezdim. Ama Rheyold öyle düşünmüyor ki başıyla odayı işaret etti. Tepki vermeden öylece durmaya devam ettiğimde,

"Odaya geç." dedi sert bir şekilde.

Emir vermesine sinir olurken omuz silkerek koltuklardan birine oturdum.

"Acıktım ben." dedim gevşek bir şekilde. Davranışım hoşuna gitmemişti. Bunu da sıktığı çenesinden anlıyordum.

"Odaya geç, yemeğin gelecek." Dişlerinin arasından çıkan sesi tıslıyormuş gibiydi. Onu sinirlendirmek mantıklı değildi ama ben asla akıllanmıyordum.

Tekrar omuz silktiğimde tepkisini görmemek için cama döndüm. Derin solukları kulağıma dolduğunda korkmadım değil. Bir an kalkıp gitmeyi düşünsemde kalmanın yararıma olacağına emindim. En azından bir kaç bilgi alırım diye düşünüyordum.

"Efendim, dediğimiz gibi tekrar geçit açtırmak çok uzun sürecek, en kısa yol Rubies gezegeni yörüngesine açılan geçitten geçmek." Gözlerim camdayken kulaklarım onlardaydı.

"Bunu kabul ettiler ama karşılığında gezegenlerine inmemizi istiyorlar. Müttefik olabiliriz ama güvenmeyiz."

"Komutan Asha doğru söylüyor, Hiyam. Güvenemeyiz."

"Fakat efendim, diğer türlü aylarca uzayda mahsur kalacağız. Üstelik o kadar uzun süre dayanacak kadar enerji ve erzağımız yok."

Göz ucuyla Rheyold'a baktım. Ne yapacağını bilmeyen hali ile sıkıntılı görünüyordu. Çok kısa benimle göz göze geldi. O kısacık anda bile öfkesini görebildim. Hem sözünü dinlemediğim için hem de başına bu kadar bela açtığım için öfkeliydi. Bakışlarımı kaçırarak tekrar cama döndüm.

"Başka açılacak geçit yok mu? Tek bir tane mi?"

"Bizim yörüngemize açılan başka bir geçit yok. İki seçeneğimiz var. Beklemek ya da Rubies gezegeninden yardım istemek."

"Öylece yardım etmeyeceklerdir. Karşılığı olacak."

Rheyold sessizliğini korurken Hiyam karatlı bir ifade ile ona baktı.

"Efendim, benim fikrim Rubies gezegeni üzerinden gitmek. Anlaşmayı gezegene inmeyecek şekilde yapabiliriz. Dilerseniz hem Rubies gezegenine hem de kendi gezegenimize sözcü gönderelim."

"Şu an da sadece bir kişi ışınlanma yapabilir."

'Işınlanma' bu kelime beynimde renkli ışıklarla yanmaya başladı. Işınlanabiliyor muyduk? Peki ama nasıl? Daha doğrusu her yere ışınlanabiliyor muyduk?

KaçışDove le storie prendono vita. Scoprilo ora