"Her şeyi devirdim," dedi Şehzade Ogeday gülüşlerinin arasında.

Elini yaslandığım duvara koyup duvarın ardına, yani çarşıya baktı ama gelen giden olmadığını görünce derin bir nefes alıp bana döndü.

"Bence dönelim artık, bugünlük bu kadar macera ikimize de yeter," dediğinde başımı salladım.

"Fazla bile," diye mırıldandım.

Saraya geldiğimizde ben önden, o da arkadan hasbahçeye girdik. Kimse görmeden daireme geçip çabucak üzerimi değiştirdim. Şehzade Ogeday'ın benim için getirdiği pelerin ve kukuletayı için ömrümün sonuna kadar saklamayı düşünüyordum.

Birkaç gün sonra ise Şehzade Cihangir'den, ağabeyinin yine moralinin bozuk olduğunu öğrendim. Muhtemelen aynı konu, Manisa muhabbetiydi. Bazen unutur gibi olup mutlu olduğunu düşünüyordum ama bunlar sadece anlık mutluluklardı sanırım. Şehzade Cihangir'den, ağabeyinin hasbahçeye dolaşmaya çıktığını duyunca adımlarımı doğruca hasbahçeye yönlendirdim. Buralarda bir yerde olmalıydı, peki ama neredeydi?

Bir süre boş boş yürüdükten sonra sonunda onu bulabildim. Bir ağacın altına oturmuştu. Etrafında hiçbir muhafız yoktu, hepsini göndermiş olmalıydı. Ben de yalnız gelmiştim. Gidip yanına oturdum. Geldiğimin elbette farkındaydı lakin bir şey söylemedi, ben de sormadım. Niçin bu halde olduğunu biliyordum, başka neyi soracaktım ki?

"Kütahya'ya ne zaman gitmeyi düşünüyorsunuz?" diye sordum en sonunda dayanamayarak. Akşama kadar burada susarak oturacak değildik ya.

Sana uyardı aslında, değil mi?

"Bilmiyorum, pek gitmek istemiyorum oraya lakin burada da haddinden fazla kaldım." Başımı salladım üzgünce. Ses tonu bile beni üzüyordu, niçin bu kadar mutsuzdu?

"Burası sizin eviniz, haddinden fazla kalmanız söz konusu dahi olamaz bana göre. Hem kimsenin size bir şey dediği yok, niçin gitmek için acele ediyorsunuz ki?" diye sordum bu sefer de.

"Babam beni istemediğini gayet açık belli ediyor. Eminim sarayında da istemiyordur." Hararetle başımı salladım ve uzanıp ellerinden birini tuttum.

"Şehzadem-" Konuşmama devam edeceğim sırada bir anda bana dönüp sözümü kesmesiyle susmak zorunda kaldım.

"Lütfen bana şehzadem deme! Ben şehzade olmaktan çok sıkıldım. Babamın tahtını da, doğduğumdan beri üzerime yapışan bu şehzadeliği de istemiyorum. Hepsi onların olsun. Ben sadece Ogeday olmak istiyorum." Gözlerinin dolu dolu olduğunu fark ettiğimde benim de gözlerim dolmaya başladı.

"Sizi üzen durumun tek nedeni Manisa değil, değil mi?" diye sorduğumda başımı iki yana salladı.

"Hayır, sebebi her şey. Herkese sorsan, şehzade olmak ister, değil mi? Belki sen de isterdin ama emin ol istemezsin. Şehzadelik o kadar bok bir şey ki. Başarılı olursan tahta geçiyorsun, olamıyorsan ölüyorsun. Tahta geçersen de başarının mükafatı olarak kardeşlerini öldürüyorsun. Ne kadar mükemmel bir hayat, öyle değil mi Mahnisa?" Gözünden bir damla süzüldüğünde hırsla sildi.

"Peki siz ne istiyorsunuz?" dediğimde güldü ama sinirli gibi görünüyordu.

"Bunu yıllardan beri bana soran ilk kişisin, biliyor musun? Çünkü benim ne istediğimin hiçbir önemi yok, hiçbir zaman da olmadı.

Hani harem var ya, emrimizde binlerce hatun var. Eğer şehzade olmasaydım, o hatunlar eminim ki yüzüme bile bakmazdı. Onların hiçbirinin beni gerçekten sevdiğini düşünmüyorum. Onlar şehzade olmamı seviyorlar. Belki validem bile babamı bu yüzden sevdi. Sırf bu yüzden hiçbir zaman aşkı bulamayacağım, o kadar kötü ki. Kendime acıyorum bazen."

İktidar Oyunları | ognis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin