Arkasını dönüp yürüdüğünde ben de Fatma Sultan'a acele bir selam verip onu takip ettim. Haremden çıkıp Hürrem Sultan'ın odasına doğru yürüdüğünde kolunu tutup onu durdurdum.

"Sultanım, bence biraz yalnız kalsın."

"Tüm haremin önünde Fatma Sultan'ın böyle konuşması çok ağır oldu onun için. Yalnız kalması daha da kötü olmaz mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Siz yarın Hümaşah ile birlikte gelin, onu görmek moralini biraz olsun düzeltir. Hem yarın siniri de geçmiş olur, salim kafayla konuşursunuz."

Başını salladı ve yanıma gelip bana sarıldı. Ben de kollarımı ona sardım. Yanağımı öptükten sonra bir şey demeden haremin çıkışına doğru yürüdü. Sarayına gidiyor olmalıydı. Ben de daireme doğru adımladım.

*

"Validem neden bize söylemediniz? En azından benimle paylaşabilirdiniz."

Mihrimah Sultan konuştuğunda Hürrem Sultan'ın gülen yüzü soldu. Yanına oturtmuş olduğu torununun elini öptü ve hatunlardan birine işaret ederek onu almasını söyledi. Hümaşah gittiğinde kızına döndü.

"Senden saklamayacaktım, sadece biraz zamana ihtiyacım vardı."

"Validem," diye mırıldandı Mihrimah Sultan üzgünce.

"Merak etme, iyiyim. Nihayetinde bu hayatımda herhangi bir şeyi değiştirmeyecek lakin insan yine de üzülüyor. Mazi geliyor aklına, kıymet bilmeden geçen seneler..."

"Hayıflanmanız yersiz sultanım. Yeryüzünde hiçbir kadına nasip olmayacak muhteşem bir mazi var arkanızda," diye konuştuğumda ikisi birden bana döndü.

"Zaten bu yüzden saldırmıyorlar mı size, onların en büyük yaraları bu değil mi? Sizin gölgenizde olmaktan hiçbiri güneş yüzü görmedi," dedi Mihrimah Sultan.

"Güneş elbet bir gün batacak, o güne hazırlamalıyım kendimi."

"Allah sizi başımızdan eksik etmesin," dedi Mihrimah Sultan.

"Henüz değil Mihrimah, henüz değil. Kardeşlerinin yolunu aydınlatmadan batmak yok."

-Şehzade Ogeday 

"Ne geçti babanla aranızda, neden görüşemedin hiç?"

Validem odama gelmişti. Karşılıklı oturmuştuk lakin ben ona değil yere bakıyordum. O benimle göz göze gelmek için uğraşsa bile ona hala kırgındım ve göz göze gelmek istediğimden emin değildim.

"Davullar çalıp Manisa'ya gönderdiğiniz oğlunuz yüzünden validem. Alenen yalan söyleyip hünkarımızı bana karşı dolduruyor." Kendime engel olamayıp sinirle valideme baktım.

"Ne yalanıymış o?"

"Avdayken attan düşüp yolunu kaybetmiş. Onu bulduğumda eşkıyaların elindeydi, ben kurtardım kardeşimi." Kaşlarını çattı.

"Neler işitiyorum ben böyle?" diye sordu şaşkınca.

"Ama Selim tabii, inkar etti. Beni yalancılıkla suçladı, hünkarımız da ona inandı her zamanki gibi! Beni azarladı, o günden beridir konuşmadık hiç."

"Neden vaktinde söylemedin bunu bana?" Sesi sert çıkmıştı. Bunun üzerine ben de sinirlendim.

"Söylesem ne olacak validem? Siz de Selim'e destek olmadınız mı zaten?"

"Ogeday," diye beni uyardı ama sinirlenmeye başlayınca duramayacağımı bilmesi gerekiyordu.

"Ben çocuk değilim validem. Kimin ne düşündüğünü, ne yaptığını gayet iyi görüyorum." Kalkmak için hamle yapacağım sırada kolumu tutup beni durdurdu ve kendine bakmamı sağladı.

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now