"Hayli yorgunum hünkarım, müsaadenizle biraz dinleneceğim."

Selim'in beni yoksayıp babama selam verdikten sonra gidecek olması çok sinirime dokunmuştu. Nasıl da üste çıkmıştı böyle. Ama ben buna izin vermeyecektim.

"Attan düşüp yolunu kaybetmiş! Onu bulduğumda eşkıyaların elindeydi. Eğer vaktinde yetişmeseydim öldüreceklerdi onu. Ben kurtardım!" diye bağırdım sinirle.

"Sus!" Babam bana bağırdıktan sonra tekrar Selim'e döndü. "Doğru mu bu?"

"Eşkıyaların yolumu kestiği doğrudur hünkarım. Lakin Ogeday geldiğinde zaten hepsinin işini bitirmiştim," diyerek yalan söylemesiyle sinirden gülmeye başladım.

"O yüzden mi korkudan elin ayağın titriyordu?"

Bana inanmayan babam ve yalancı ağabeyimle daha fazla kalmaya dayanamayıp arkamı dönerek ormana doğru yürüdüm.

*

Babam, Selim, Cihangir ve ben yemek yiyorduk. Gerçi onlar yiyordu ama ben pek aç değildim. Babama ayıp olmasın diye oturmuştum ama iştahım olmadığı için bir şeyler dediğim söylenemezdi.

"Uyumadan evvel merhem sürelim. Yarına bir şeyin kalmaz," dedi Cihangir, Selim'e.

"Sen yanında mı taşıyorsun?" diye sordu Selim.

"İkinizi de bildiğim için, ne olur ne olmaz dedim," dedi Cihangir gülerek.

Gözüm uzaklara dalmışken babamın bakışlarını üzerimde hissettim. Ona döndüğümde göz göze geldik. Hemen gözümü kaçırıp ağzıma küçük bir ekmek parçası attım. Ona sinirliydim. Selim'e daha çok sinirliydim ama babama olan sinirim de hala geçmemişti.

"Yarın sen de gel ava," dedi babam Cihangir'e bakarak.

Cihangir bir süre sessiz kaldı. "Bağışlayın beni hünkarım. Bu halimle size yük olurum anca," diye mırıldandı üzgün bir şekilde. Bir anda mahzunlaşmıştı.

"Ne yükü Cihangir? Hangi baba, evladını yükü olarak görürmüş? Senin bahsettiğin şu sırtındaki kusursa, her insan evladının bir kusuru vardır elbet. Kimisi kusurunu senin gibi sırtında taşır, kimisinin de kusuru kalbinde, ruhundadır."

"Hünkarımız haklı Cihangir. Keşke herkesin kusuru senin gibi gözükseydi. O vakit dünyada ne yalan olurdu, ne riyakarlık kardeşim."

Babam ve Cihangir konuşmam boyunca bana bakarken ben gözlerimi Selim'den almamıştım. O ise bana hiç bakmıyor, büyük bir iştahla yemeğini yiyordu.

Yemeğimizi bitirdikten sonra Selim "Hünkarım, müsaadenizle," dedi ve babamdan müsaade aldık. Babam başıyla onayladı. Selim ve Cihangir kalkarken ben de kalkmak için hamle yapacaktım ki eliyle beni durdurdu. Demek konuşmamızın vakti gelmişti.

Selim, Cihangir'in kalkmasına yardım ettikten sonra babama hayırlı geceler dileyip gittiler. Babamla yalnız kaldığımızda bana döndü. Ben ise ona değil, yere bakıyordum.

"Selim ile aranızda ne geçti bilmiyorum lakin o başka bir şey anlatıyor, sen başka bir şey anlatıyorsun. Bu da beni hayli üzüyor. Zira bu ikinizden birinin yalan söylediği anlamına geliyor." Yerde olan bakışlarımı kaldırıp babama baktım.

"Benimle konuşmayı tercih ettiğinize göre yalan söyleyenin ben olduğumu düşünüyorsunuz, öyle değil mi?"

"Diyelim ki hata senin, senin hiç mi hatan yok? Gördüğüme göre sen ona karşı derin bir haset ve öfke içerisindesin. Onu her fırsatta rencide etmekten mutluluk duyuyorsun." Babam anlamam için yavaş yavaş konuşurken ben de başımı iki yana sallıyordum. Çok yanlış düşünüyordu.

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now